BREZİLYA ÖRNEĞİ BAĞLAMINDA OZON TEDAVİSİ VE BENZERİ SAHTE SAĞLIK ÜRÜNLERİNİN YARARLI OLMADIĞININ SÜREÇSEL BİR DEĞERLENDİRİLMESİ:

 

    Dünyanın en saygın tıp dergilerinden biri olan “The Lancet” in 2024 Haziran ayında yayınlanan sayısında bir makale dikkatimi çekti. Prof.Dr. Heslley Machado  Silva  tarafından yazılan bu makalede  Ozon kullanımının yararının bilimsel olarak kanıtlanmamış olmasına  karşın Brezilya’da yaygın olarak nasıl istismar edildiğine dair geniş açıklamalar yapılıyordu. Tıbbi ozon kullanımı, 2019-2023 yılları arasında Brezilya Devlet başkanlığı yapmış olan  Bolsanaro  dönemindeki bu ülkedeki resmi bilim inkarcılığı uygulamalarına karşın, kendisinden sonra devlet başkanı olan ve tamamen kendisine muhalif bir siyasal görüşlü  devlet başkanı Lola tarafından 07 Ağustos 2024’de serbest bırakıldı. Bu bana o dönemi tekrar hatırlatmak gerektiğini düşündürdü. Ozon kullanımının yararının kanıtlanmamış gereksiz bir tedavi olduğu konusuna bir ara   verip yazımı bu süreçteki çok daha acı bir olaya yönlendirdim.Zira tarih ancak ders alınırsa tekrar etmezdi?
     Bu zaman aralığında modern dünya tarihinin karşı karşıya kaldığı en büyük sağlık problemlerinden biri karşımıza çıkmıştı: Covid-19 pandemisi ! Hatırlanacağı gibi Covid-19 salgını dünyamızda resmi kayıtlarda 17 Kasım 2017’de başlayıp Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından acil durumun bittiği ilan edilen 05 Mayıs 2023 tarihine kadar devam etmiş ve bu süreçte            7 (yedi) milyondan fazla insan hayatını kaybetmişti. Acaba insanlık için dramatik olan bu süreçte bilime itibar etmeyen ?her siyasi görüşten  politikacının yönetebildiği bu ülkede neler olmuştu? Bu insanlık dramında Brezilya ‘da resmi kayıtlara göre 702.116 kişi hayatını kaybetmiş , bu rakam Brezilya’yı dünyada vaka sayısının ve en çok ölümün olduğu 2.(ikinci) ülke haline getirmişti. Bu acı dönem içinde Brezilya devlet başkanı hakkında 2021 yılında Brezilya senatosunda kurulan bir soruşturma komitesi tarafından , Covid-19 salgınını önemsemezliği ve aşı karşıtlığı nedeni ile yerel mahkemelere ve sonucunda bu müracaatın olumsuz sonuçsuzlanması üzerine Uluslararası ceza mahkemesine(UCJ)  mevcut devlet başkanının şikayet edilmesi için karar alındı. Bu kararın gerekçeleri arasında devlet başkanının halka sık sık maske takmayı reddetmeyi önermesi, Covid-19 aşılarının temini ve dağıtımındaki gecikmeler, Hidroksiklorokin gibi etkisiz tedaviler ve tamamlayıcı bazı takviyelerin sürekli tanıtım -kullanım gibi bilime meydan okuyan uygulamaları mevcuttur. Pandemi bittiğinde ise  Brezilya’da kötü sağlık uygulamaları yüzünden 702.116 can kaybı arkada bırakılmıştı.
     İşin acı tarafı Brezilya’ya göre kimi çok daha gelişmiş ülkelerin bazı yöneticileri de aynı şekildeki  benzer uygulamalar için halklarına benzer tavsiyeleri veriyordu. Oysa bir politika sorunu üzerinde harekete geçilip geçilmeyeceği kararı bürokratlardan, politikacılardan, medyadan, halktan, akademiden, baskı gruplarından ve sivil toplum kuruluşları tarafından gösterilen ilgi ve bu organların kaynaklarına bağlıdır. Bu nedenle, hangi aktörlerin sorun tanımlama ve gündem belirlemede yer aldığını;  savundukları görüşlerinin toplumu ne ölçüde ve neden etkilediğini, özellikle de politik sonuçları tetikleme veya tetiklememe söz konusu olduğunda  bu mekanizmaların nasıl beslendiğini  incelemek çok önemlidir.  Zira yönetici kişiler ve kurumlar düzeyinde saplantı ve hayalperestlik günümüzün modern? ve gelişmiş? dünyasında hala devam eden bitmek bilmeyen savaşlar ,açlık ve salgın hastalıklar, yoksulluk, eşitsizlik, eğitimsizlik, iklim ve çevre değişiklikleri .. gibi insanlığın esas utancı olması gereken acı neticelere  yol açmaya devam etmektedir. Bütün bunlardan alınması gereken ders hiç bir devlet yönetiminin aşırı kalabalık gündem ve menfaatlerinin toplumlarının geleceği ile rekabet etmemesi ve hiçbir ideolojinin bilimsel uygulamalardan muaf olmak gibi bir özelliğinin olmadığı şeklindedir. Zira bizi iyileştirecek ve geliştirecek tek yol gerçeği araştırmak ve sonuçlarını benimsemek olmalıdır.
   Bu tür yayın ve tanıtımlar ilerici? olarak kendisini tanımlayan Brezilya hükümetlerinde de yeni değildir. Bugünkü devlet başkanı Lula’nın seçildiği dönemde kansere karşı mucize bir ilaç olarak tanıtılan  “Fosfoetanolamin” piyasaya sürülmüş ve desteklenmiş ,maalesef bir çok Brezilya’lı kanser hastası devlet yöneticilerine ve yasalara güvendikleri için kullandıkları bilimsel onkolojik tedavilerini bu süreçte terk etmişlerdir. Bilimin dünyada inkarı yeni bir şey olmayıp kanser hastaları  sıklıkla tüm dünya çapında alternatif bileşikleri satın almaktadırlar. Geniş kapsamlı incelemeler, akciğer, meme veya jinekolojik kanseri olan hastaların %40 ila 90’ının onkoloji tedavisi veya takibi sırasında alternatif ilaçlar aldığını bildirmiştir. Bu bağlamda farklı ülkelerde öne çıkan çeşitli şifalı bitkiler, vitaminler, meyve özleri gibi birçok “mucize ilaç” ortaya çıkmıştır. Tüm dünya toplumları bu konuda büyük bir  kargaşa içinde beklemektedirler çünkü kanser hastaları ve yakınları tedavi edebilecek veya yaşamı uzatabilecek her şeyi denemek konusunda çaresiz durumda.
  Finansal çıkarlar, dünya çapında birçok kanıtlanmamış bitkisel bileşiğin de kanser hastalarına satılmasına yol açmıştır. Bunun  bir örneği , Brezilya’ya özgü olan ve klinik bağışıklık arttırıcı etkileri nedeniyle geçmişte kanser de dahil olmak üzere hemen hemen tüm tıbbi durumlarda yerel halk tarafından kullanılan  Agaricus blazei Murill bilimsel isimli Güneş Mantarıdır. Klinik çalışmalarda resmi olarak test edilmemiş olmasına rağmen, bu ürün Brezilya’da birçok kanser hastası tarafından gereklilik dışı kullanıldı. Bu mantarın bilimsel klinik yan etkileri hiçbir zaman ayrıntılı olarak yayınlanmamış olsa da bazı hastalarda şiddetli karaciğer fonksiyon bozukluğu gibi olumsuz olaylar gözlemlenmiştir. Bu örnek, bitkisel bileşiklerin iyi tasarlanmış klinik deneylerde resmi olarak test edilmesinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. 1999 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde işe yarayabilecek alternatif tedavileri araştırmak için hükümetin 2.5 milyar USD bir fon sağladığı ve buna karşılık sadece zencefil  kapsüllerinin kemoterapi bulantısına karşı iyi gelebileceğini tespit etmeleri gibi bir örnek karşımızdadır.   
   
zakkumGüzel olmasına rağmen zakkum son derece zehirlidir. Bitkiye ve ağaç özüne çıplak ellerinizle dokunmanız bile toksik etkilere neden olabilir. BLANCHİ COSTELA/GETTY IMAGES
   

Hatırlayacağınız gibi ülkemizde de 1987-1988 yıllarında gündeme gelen “Zakkumcu Ziya olayı” olarak kamuoyunda bilinen hadisede kanser hastaları üzerinde  bilimsel adı Nerium oleander olan Zakkum bitkisi özütü kullanılmıştı. Oleanrin,zehirli zakkum bitkisinde (Nerium olender L) bulunan bir kardiyak glikozittir, bu maddenin ana fitokimyasalı günümüzde kalp yetmezliği tedavisi için kullanılan digoxin’e benzer özelliklere sahiptir. Zakkum geleneksel tıpta kalp yetmezliğini tedavi etmek için kullanılmıştır. Zakkum’un veya oleandrin’de dahil olmak üzere bileşenlerinin güvenli ve etkili olduğuna dair hiç bir yayın kanıta dayalı modern tıpta yoktur. Zakkum sağlıkta düzenleyici kurumlar tarafından reçeteli ilaç veya diyet takviyesi olarak onaylanmamıştır. Zakkum kullanımı insanlarda temasa bağlı cilt iltihapları, baş ağrısı, mide bulantısı, uyuşukluk ve kanda yüksek potasyum seviyelerine neden olabilir, bu belirtiler kullanımdan birkaç saat sonra ortaya çıkar. At ve sığır gibi hayvanların zakkum çiçek-yaprak veya tozlarını yemesi ile Amerika Birleşik Devletlerinde ölüme yol açan yan etkiler ortaya çıkmıştır. Buna karşılık Oleandrin’in kanser tedavisinde etkili olup olmayacağı günümüzde hala araştırılmaktadır.

    Başlangıçtaki konumuz olan Ozon tedavisi ise Brezilya hükümetinin onaylamasına karşın, yüksek kanıtlar isteyen yetkili bilimsel dergilerdeki etkin makaleler ile henüz  kanıtlanmamıştır. Brezilya’daki internet ve sosyal medya ortamında Ozon tedavisinin Şeker hastalığından solunum problemlerine, MS’den AİDS ve kansere, Bel fıtığından Boyun fıtığına kadar çeşitli hastalıkları tedavi ettiği iddia edilmektedir. Bu durum mevcut bilimsel tıbbi tedavi metotlarının kullanılması tüketilmeden bir çok hasta insanın yanlış yere ispatlanmamış alternatif tedavileri kullanmasına ve maddi-manevi olarak mağduriyetine  neden olmaktadır.Bu uygulamanın ülkemizde benzer şekilde  insanlarımızı nasıl maddi olarak istismar ettiğini ve sağlıklarını nasıl tehlikeye attığını başka bir yazımda  geniş  bilimsel örnekler ile anlatacağım.
Sonuç :
Gerçek bir sağlık sunucusunun sahte sağlık uygulamaları ve sonuçları ile her cephede mücadeleye, toplumu bilgilendirmeye durmaksızın devam etmesi  gerekir. Çünkü Sahte sağlık uygulayıcı kişi ve kurumlar eskiye oranla çok daha fazla tanıtım ve etkime olanaklarına sahipler. Günümüzdeki global algısal finansal sistemin maddi kazanç uğruna hiç bir şeyi,  hatta insan sağlığını bile umursamadığını yaşanan ve yaşatılmakta olan acı örnekler ile mümkün olduğu her ortamda anlatmak etik ve ahlaki olarak insani ve tıbbi görevimdir.

ÇOK ÖNEMLİ BİR KAMU SAĞLIĞI PROBLEMİ: SAHTE SAĞLIK ÜRÜNLERİ

 Günümüz dünyasında teknolojinin ilerlemesi ve yaygınlaşması  bir çok ürüne gerek internet üzerinden ,gerekse de piyasa şartları altında ulaşmayı çok kolaylaştırdı. Bu olağan dışı kolaylaşan ve yayılan ticari durum maalesef ürünlerin bir kısımının yeterli denetim dışı kalmasına yol açmıştır. İnsanların zaman zaman sağlık müesseselerine ulaşmaktaki yaşadıkları gecikmeler veya ulaştıklarındaki yetersiz sağlık sunumları da, sahte sağlık ürünleri dediğimiz bilimsel olarak hiç veya yetersiz araştırımı yapılmış ürünlerin çok etkili yaygın reklamlarla insanların algılarını ve bütçelerini etkilemesini kolaylaştırmıştır.
Sahte Sağlık ürünlerine dikkat edin!  Sağlığınız için tehlikeli olabilir!  Sağlık dolandırıcılığına dikkat edin ! gibi  uyarıları bazı  doğal ve reçetesiz satılan sağlık!  ürünlerinde maalesef
asla göremezsiniz. Ancak “Mucizevi tedavi”, “Garantili sonuçlar” veya “Aşı alternatifi” gibi iddialı sloganları gördüğünüzde üzerinde asıl düşünmeniz gereken şeyin bunlar olduğuna kesinlikle emin olmalısınız.

Sağlık dolandırıcılıkları yüzlerce yıldır var ve hızlı veya mucizevi bir tedavi iddiası ile insanları sürekli aldatmaktadırlar. Eskinin kaplumbağa kanı satıcılarının yerini günümüzdeki sosyal medya ve internet ortamında aldatıcı, yüksek teknoloji kullanan  pazarlamacılar aldı .Bu dönüşüm  insanların sıkıntı çektikleri sağlık sorunları için kolay çözümler bulma arzularını kamçılayarak- Alzheimer, eklem kireçlenmeleri, kanser, şeker hastalığı, bel ve boyun fıtığı, hafıza kaybı, cinsel performans, kilo verme , koronavirüs Hastalığı (COVID-19) ve grip…gibi birçok hastalıkların tedavisinde  yanlışlara  ve istismara yol açmaktadır.

FDA (açılımı: U.S. Food and DrugAdministration ,    TürkçeAmerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Dairesi), Amerika Birleşik Devletleri Sağlık Bakanlığına bağlı; ilaç, gıda, gıda takviyeleri, biyolojik medikal ürünler, kan ürünleri, medikal araçlar, radyasyon yayan aletler, veteriner aletleri ve kozmetiklerden sorumlu bürodur.

FDA dünya çapında büyük bilimsel ağırlığı olan bir kurum olup aşağıdaki alt bölümlere ayrılır.

.Center for Food Safety and Applied Nutrition (CFSAN) – Gıda Güvenliği ve Beslenme Merkezi

  • Center for Drug Evaluation and Research (CDER) – İlaç Değerlendirme ve Araştırma Merkezi
  • Center for Biologics Evaluation and Research (CBER) – Biyolojik Ürünler Değerlendirme ve Araştırma Merkezi
  • Center for Devices and Radiological Health (CDRH) – Cihazlar  ve Radyolojik Sağlık Merkezi
  • Center for Veterinary Medicine (CVM) – Veterinerlik Merkezi
  • National Center for Toxicological Research (NCTR) – Ulusal Toksikoloji Araştırma Merkezi
  • Office of Criminal Investigations (OCI) – Suç Araştırmaları Ofisi
  • Office of Regulatory Affairs (ORA) – Kanuni Düzenlemeler Ofisi
  • The Office of FDA Commissioner (OC) – Yetkili FDA Müdürlüğü

Bu kurum alanında dünyanın en gelişmiş otoritelerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle açıklamalarını kılavuz olarak kabul ediyorum. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’ne (FDA ) göre, bir sağlık ürünü, şayet bir hastalığa veya sağlık durumuna karşı etkili olduğu şeklinde aldatıcı bir biçimde  tanıtılıyorsa     ve de bu amaç için güvenli ve etkili olduğu bilimsel olarak kanıtlanmamışsa bu ürün kesinlikle sahtedir.

Bütün bunlar Kabullendiğiniz Riske değer mi?

Sağlık dolandırıcıları ürünlerini günümüzde çok akıllıca pazarlama yöntemleri ile genellikle internet üzerinden veya     e-posta yoluyla belirli nüfus kesimlerini hedefleyen taktikler kullanarak pazarlamaktadırlar. Eskiden bu çeşit ürünler şehrin az gelişmiş eğitim seviyesi düşük semtlerinde yaygın pazarlanırken denetimsizlik kaynaklı çok başarılı reklam kampanyaları ile giderek şehrin tüm mahallelerine ulaştı. Ayrıca  kulaktan kulağa anlatılan şehir efsaneleri, gazeteler ve  dergilerdeki yalan yanlış haberler, halka önemli ve mühimmiş gibi tanıtılan para karşılığı yapılanTelevizyon programları, sonsuz sayıda ve sorumsuz you tube yayınları ve doğrudan sokak ve caddelerdeki afişler yoluyla da tanıtım hızlanmıştır. bunda ilaç sektöründeki reklam yasağının kalkmasının etkili olduğu da düşünülmelidir. Sağlık dolandırıcılıkları ayrıca Twitter, WhatsApp ve Facebook Messenger gibi sosyal medya sitelerinde ve kapalı mesajlaşma uygulamalarında da oldukça  yaygın hale gelmiştir.

Tüketiciler, ancak sağlık ürünleri satın alırken akıllı, bilinçli ve dikkatli olmaya odaklanarak sağlık dolandırıcılıklarını tespit etme ve bunlardan kaçınma şanslarını artırabilirler.

SAĞLIK DOLANDIRICILARINI TESPİT ETMENİZE YARDIMCI OLACAK EN BASİT ALTI İPUCU
  1. Bu ürün neredeyse her şeyi iyileştirir  şeklindeki reklamlar:      Çok çeşitli hastalıkları aynı anda tedavi ettiğini iddia eden her türlü ürüne şüpheyle yaklaşın. Böyle mucizevi tedaviler muhtemelen ; mevcut değildir, sahtedir  ve bu firmaların sattığı tek şey sahte umuttur.
  2. Hastaya ait Kişisel “başarı” öyküleri                                                        “Şeker hastalığımı iyileştirdi ” veya “COVID-19 enfeksiyonumu hemen durdurdu” gibi çeşitli başarı hikayelerinin sosyal medya ve internet ortamı üzerinden  uydurulması çok kolaydır ve bu iddiaların hiçbirinin neredeyse  bilimsel bir  kanıtı yoktur. Popüler internet ortamlarında ve sosyal medyada bolca bulunan böyle yorumlar sahte olabilir.
  3. Hastalıklarınıza  İyileştirici Hızlı çözümler önerilmesi                  Bir çok hastalık veya sağlık problemi, maalesef bilimsel tıbbi  ürünlerle bile çok hızlı bir şekilde tedavi edilemez. Bu nedenle sizlere tanıtılan “30 günde 30 kilo verdirir”, “viral enfeksiyonlardan korur” , veya “bağışıklık sisteminizi güçlendirir”, “kısa zamanda cilt kanserini ortadan kaldırır” gibi ifadelere çok dikkat edin.
  4. “Tamamen doğal” tedavi iddiaları”                                                             “Tamamen doğal tedavi ile hastalığınızdan kurtulabilirsiniz ” gibi açıklamalara kesinlikle aldanmayın. Bu tür ifadeler, her türlü sağlık dolandırıcılığında, bir ürünün bilimsel tedavilerden daha güvenli olduğunu ima etmek için dikkat çekmek amacıyla sıklıkla kullanılırlar. Bu terimler, ürünün mutlaka güvenli olduğu anlamına gelmez. Doğada bulunan bazı bitkiler (zehirli mantarlar ve benzerleri gibi) tüketildiğinde zararlı olabilir veya hatta öldürebilir. Dahası, FDA,  piyasada “tamamen doğal” tedavi  olarak tanıtılan ve içerisinde gizlenmiş  tehlikeli derecede yüksek dozlu reçeteli ilaç bileşenleri veya diğer aktif kimyasal maddeler içeren çok sayıda doğal ürün bulmuştur.
  5. “Mucize tedavi.” tanımlamaları                                                                    Böyle, “yeni keşif”, “garantili sonuçlar” veya “gizli içerik” gibi iddialar ile tanıtılan sağlık ürünlerini her hangi bir yerde gördüğünüzde beyninizde alarmlar çalmalıdır. Ciddi bir hastalığın gerçek tedavisi FDA tarafından onaylansaydı, medyada geniş bir şekilde duyurulur ve lisanslı tıp doktorları tarafından reçete edilirdi. Böyle buluşlar Sosyal medya ve mesajlaşma uygulamalarındaki reklamlarda yer almazdı , web sitelerinde, basılı reklamlarda ve TV reklamlarında görülmezdi.
  6. Komplo teorileri benzetmeleri                                                                “Devletlerin veya Büyük İlaç Şirketlerinin bilmenizi istemediği tedavi” gibi bazı komplo teorisi içeren iddiaların siz  tüketicileri sözde mucizevi tedaviler hakkındaki apaçık , sağduyulu şüphelerinizden uzak tutmak için kullanılabileceğini unutmayın.                                                                                                       Yaygın Bir Kamu Sağlığı Sorunu olarak Sahte sağlık ürünlerinin önemi:                                                                                                     Sahte sağlık ürünleri yalnızca temelsiz boş  vaatlerini yerine getiremezler; tek bir kez kullanım sonucu bile ciddi yan etki ve yaralanmalara hatta ölüme neden olabilirler. Paranızın dolandırılmasına  ve hayatınızı kurtaracak bilimsel olarak test edilmiş teşhis yöntemlerinin kullanılarak ve  tedavilerinizin gecikmesine neden olabilirler. Üstelik sahte sağlık ürünleri bazen tüketiciler tarafından satın alındığında hiç farkında olmadıkları zararlı olabilecek bazı gizli ilaç bileşenlerini de içermektedir. İşin komik taraflarından biri doğal sağlık ürünü diye sunulan bazı saç dökülmesine karşı kullanılan sahte sağlık ürünlerinin içinde, bilimsel olarak saç dökülmesi tedavisinde  kullanılan farmakolojik bileşenlerin bazılarının bulunduğunun  tespit edilmesidir.  Minoxidil  kimyasal maddesi ihtiva eden      bir çok doğal saç çıkarıcı olduğu söylenen ürünler buna güzel bir örnektir. Öte yandan tabiatta minoxidil ‘in kabak çiçeği özütü ve retinol gibi aktif bileşenlerin yanı sıra kamelya yağı ve biberiye yağı gibi uçucu yağların yapısında bulunduğunu da ifade etmek lazımdır. Pozitif bilim tabiatı inceleyerek başlar derken kastedilen de tam olarak budur. Bilim minoxidil’in özütünü kimyasal olarak elde edip minimal dozda bile maximal etki sağlarken, doğal Minoxidil kaynaklarının faydalı olabilmesi için kilolarca kullanılması gerektiğinden bu sahteciler çok az miktarda kimyasal Minoxidil maddesini alıp sözde içinde başka ne olduğu bilinmeyen doğal ürünlerin içine katarak mucize etki yarattıklarını reklam etmektedirler. Doğal ürün diye pazarlanan saç çıkartıcı olduğu ifade edilen ürünlerin çoğu böyledir.

Başka bir önemli örnek, FDA laboratuvarlarının  bitkisel  diyet takviyeleri olarak yasadışı olarak tanıtılan ve pazarlanan  “sibutramin ” kimyasal maddesi içeren “Pepper Time ” (Kırmızı Biber Hapı) isimli bir sahte sağlık ürünüden yüzlerce kiloyu Amerikan piyasasında tesbit etmesidir. İşin tuhafı  bu kimyasal maddeyi (Sibutramin) içeren ilaçlar bir çok yan etki ihtiva ettiği gerekçesi ile 2009 yılında FDA tarafından yasaklanmıştı. Bunun nedeni bu maddeyi ihtiva eden  bazı reçeteli ilaçların  yapılan laboratuar çalışmalarında kalp krizi ve felç riskini , psikiatri  ve safra kesesi problemlerini  arttırdığının bilimsel araştırmalar ile kanıtlanması idi. O dönemde T.C Sağlık Bakanlığı hemen harekete geçti ve bu maddeyi ihtiva eden çok tanınmış bir ürünü piyasadan toplattı. Maalesef piyasada Sibutramin sadece T.C Sağlık Bakanlığı’nın toplattığı bu üründe mevcut değildi. Aynı tarihte T.C Tarım ve Köy işleri bakanlığının onaylı ruhsatı ile Türkiye piyasasında satılan 9 Dokuz) adet yardımcı zayıflama ürünü daha mevcuttu.Bu ürünlerin önemli bir kısımının Çin Halk Cumhuriyeti kaynaklı olduğu malumdur. Bu ürünler ucuz ve dikkati çekecek düzeyde bol miktarda idi.  2003 senesinde bu tip doğal zayıflatma ilacı reklamları sonucu kullandığı benzer bir üründen Kastamonu’nun Çatalzeytin ilçesinde  23 yaşındaki yurttaşımız ” Nilay Dinçer” 2 ay   süren karın ağrısı,   ishal ve kusma şikayetleri sonrası tedavi gördüğü hastanede maalesef hayatını kaybetti. Bu vakayı o günün gazete küpürleri üzerinden hala okuyabilirsiniz.

Peki bu tamamen “bitkisel kaynaklı takviye edici “olduğu söylenen “Bitkisel zayıflama” ürünlerine aradan geçen yıllarda ne oldu? Halen bu kimyasal ilaç  Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de yasaklanmış ve üretilmemektedir. 20 Ekim 2024 itibarı ile bu maddeyi içeren zayıflama ürünleri ve  inanılmaz vaadlerini içeren reklamları  ile Türkiye’de Sosyal medya ve İnternet ortamında yine bolca  karşı karşıyasınız. Arzu ederseniz sipariş verir ve 3 gün içinde kapınızda ödeme ile alabilirsiniz.Dahası, bu ürünler en çok tanınmış internet satış sitelerinde bile mevcuttur.Aynı kimyasal maddeyi içeren sağlık ürünlerine iki ayrı Bakanlık tarafından ayrı ayrı değerlendirme ile ruhsat verilebilmesinin veya ruhsatının iptalinin problemin ana kaynağı olduğu kanaatindeyim. İnsan sağlığını ilgilendiren ürünler konusunda yetkili ve etkili FDA benzeri tek bir merkezi otoritenin konu ile ilgili kurumlar tarafından ortak olarak oluşturulması şarttır şeklinde düşünmekteyim.

Bütün bu ipuçlarına rağmen, sahte sağlık ürünlerini tespit etmek her zaman kolay değildir. Tüketiciler kanıtlanmamış veya şüpheli iddiaları olan bir ürün satın almaya yatkınsa, kendi sağlıklarını korumak için öncelikle kendi doktorlarına veya diğer sağlık uzmanlarına danışmalıdırlar. Gıda ve ilaç denetliyici kurumların bütün özverili çalışmalarına karşın sahte sağlık ürün pazarlayıcıları oluşan milyarlarca Amerikan Dolar’lık bu piyasada maalesef çok daha fazla çaba ve teknolojik tanıtım imkanları ile faaliyetlerine devam etmektedirler. Bir sağlık üreticisi olarak Varlığımın temel nedenlerinden biri de, elbette bu acı gerçeği tanıtmaya ve anlatmaya “Don Kişot’un yel değirmenlerine karşı mücadelesi” gibi devam etmek zorunda olmaktır.

FDA’ya Olumsuz Olay Raporlarının Sunulması

Yaşadığınız giderek küçülen ve küreselleşen dünyada böyle olumsuz olaylarda her türlü bilgi kaynağına ulaşım çok önemlidir. Bu nedenle referans aldığım FDA kurumunun irtibat kaynaklarını yazımda belirtmek istedim. Bir sağlık ürününe karşı olumsuz reaksiyonlar yaşayan tüketiciler olarak, dünya çapında bir otorite olan FDA’ya aşağıdaki bağlantı linklerini kullanarak gönüllü olumsuz olay raporları sunabilirsiniz:

  • Çevrimiçi Rapor : MedWatch Online Voluntary Reporting Form
  • İnternet Üzerinden Tıbbi Ürünlerin Yasadışı Satışlarının Bildirilmesi ( İngilizce olarak)
  • Tüketici Bildirim Formu FDA 3500B . Formun üzerindeki talimatları izleyerek fakslayın veya postayla gönderin. Formu doldurma konusunda yardım için MedWatchLearn’e bakın.
  • Telefonla bildirimde bulunmak için 1-800-FDA-1088 numaralı telefondan FDA’yı arayın .

HUZURSUZ BACAK SENDROMU

Bu yazı Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Felç ve Nörolojik Hastalıklar Enstitüsü ( NIH) sitesindeki bilgiler üzerine düzenlenmiştir.

Öncelikle sendrom nedir? Hastalık nedir? Farkları nelerdir?

Huzursuz bacak rahatsızlığı bir hastalık mıdır? Sendrom mudur?

Huzursuz bacak sendromu nedir?

Huzursuz bacak sendromuna kimler daha yatkındır?

Huzursuz bacak sendromu nasıl teşhis ve tedavi edilir?

Huzursuz bacak sendromu ile ilgili son gelişmeler nelerdir?

Siz veya çevrenizdeki insanlar huzursuz bacak sendromu olan kişilerin bakımını iyileştirmeye nasıl yardımcı olabilirsiniz?

Huzursuz bacak sendromu hakkında daha fazla bilgiyi nerede bulabilirsiniz?

Sendrom ve Hastalık Arasındaki Fark

Hastalık ve sendrom terimleri, bir doktora gittiğinizde rahatsızlığınız için size tanımlandığında sizi şaşırtabilir. Doktorunuz sizin bir sendrom taşıdığınızı söylediğinde ne anlatmak istemektedir?Bir sendroma sahip olmak aslında bir hastalık mı ifade ediyor? İki terim farklı mı? Eğer öyleyse, iki kelime arasındaki anlam farkı nedir?

Bu iki terim arasındaki temel fark, ürettikleri bulgular ile ilgilidir. Bir hastalık, arkasında açıkça tanımlanmış bir nedeni olan bir sağlık durumu olarak ifade edilir. Bununla birlikte, bir sendrom (sendrom sözlük anlamı ‘birlikte koşmak’ anlamına gelen Yunanca bir kelimeden gelir), tanımlanabilir bir neden olmaksızın bir dizi belirti üretebilinen bir durumdur. Fakat sendrom mevcut durumun altında yatan bir hastalık olasılığını veya hatta bir hastalık geliştirme olasılığını da ihtiva edebilir.
Bir örnek ele alalım. Metabolik sendrom bir hastalık değildir. Fakat Tip 2 diyabet veya kalp hastalığı gibi altta yatan bir hastalığın birlikte varlığını gösterebilir . Buna karşılık bazı metabolik sendromlarda ise kişide bir hastalık bulunmayabilir.
Polikistik sendrom da bir hastalık değildir. Daha ziyade, vücutta arızalı olabilecek bir dizi başka faktörün, örneğin bir hormon bozukluğunun veya obezitenin bir göstergesi olabilir.
Bir sendrom, bir grup belirtiyi ifade ederken, bir hastalık kesin yerleşik bir durumu ifade eder.

Bir hastalık 3 temel faktör tarafından işaretlenmiş bir durumdur.
1. Hastalık durumunun arkasındaki yerleşik bir biyolojik neden vardır.
2. Tanımlanmış bir belirti (şikayetler) grubu vardır. 3.Hastalık duruma bağlı olarak kişinin vücut anatomisinde belirgin tutarlı değişiklik vardır.


Bir sendromda ise bu özelliklerden hiçbiri yoktur. Mevcut belirtiler bile genellikle tutarlı değildir ve kesinlikle tek bir nedene kadar izlenemez.

Çoğu sendromun arkasındaki sebep hala tespit edilememiş olabilir.  Bu nedenle bir tür tıbbi gizemdirler. Buna karşılık, bir hastalığın nedeni veya nedeni çok daha kolay bir şekilde belirlenebilir. Tıp her türlü sağlık gizemini araştırma -bulma-çözüp iyileştirme bilimidir.

Zor olan kısım, bazı hastalıkların belirli bir sendroma neden olabilmesidir, bu nedenle doktorunuzun teşhisi konusunda çok dikkatli olmalısınız. Tüm sendromlar bir hastalığın göstergesi olmasa da, ruhsal hastalıklar gibi bazı hastalıklar kendilerini bazı sendromlar şeklinde gösterebilir.

Sendromlar kesin nedenleri bulunamayabilecekleri için ayrıntılı bir şekilde ele alınmalıdırlar. Burada amaç sendroma bir hastalığın neden olup olmadığını ihmal etmemektir.Sonuç olarak doktorunuz semptomlarınızı (belirtilerinizi-şikayetlerinizi) kontrol etmenize yardımcı olacak geçici ilaçlar yazabilir. Örneğin, kronik yorgunluk sendromunun arkasındaki nedenler hiçbir zaman belirlenememekle birlikte doktorunuz, semptomlarınızın belirli faktörlerden kaynaklandığını ‘varsayarak’ mevcut rahatsızlığınızın üstesinden gelebilir.  Bu bir hastalık durumunda ise asla söz konusu olmaz.Çünki her hastalıkta, hastalık duruma eşlik eden kesin bir neden -teşhis ve tedavi yöntemi vardır.

Özet:
1. Bir sendromun neden olduğu semptomun arkasında yerleşik kesin bir neden yoktur. Bir hastalık durumunda ise neden kesin olarak belirlenebilir.Burada önemli olan şikayetlerinizin nedeni bir hastalığınız mıdır? Yoksa şikayetleriniz bir sendromunuzun belirtisimidir? doktorunuzun yetkin olarak bu durumu ayırt etmesidir. Beyin tümörü bir hastalıktır.Başağrısı ise bir sendromdur.İlginç olan beyin tümörlerinin 5%’inde başlangıç nörolojik muayenesinde başağrısı dışında hiç bir özellik yoktur. Senede 45.000.000 milyon Amerika’lı başağrısı şikayeti ile hastane müracaatı yaparken ,aynı ülkede senelik beyin tümörü sayısı 90.000’den azdır. Yani başağrılı Amerika’lıların binde 2’si beyin tümörü tanısı alırken ,beyin tümörlü hastaların neredeyse tamamında ise başağrısı vardır.
2. Yukarıdaki nedenlerle, bir sendromun tedavisi esas olarak semptomatiktir. Ancak bir hastalık durumunda, altta yatan neden tedavi edilir. Bu nedenle mevcut şikayetin bir hastalıktan mı yoksa bir sendromdan mı kaynaklandığı bilimsel ciddiyetle araştırılmalıdır ve hastalıklar ihmal edilmemelidir.
3. Bir hastalık kişinin anatomisinde kesin olarak değişikliklere neden olur; bir sendrom ise bu tür değişiklikler üretmeyebilir. Günümüzde mevcut bilimsel laboratuar testleri , görüntüleme yöntemleri ve elektrofizyolojik ölçümler bizi mükemmele yakın seviyelerde teşhis yapabilecek seviyelere getirmiştir.

Huzursuz Bacak Rahatsızlığı insanları etkilerken bu konudaki tartışmalar nereden kaynaklanıyor?

HBS’nin bilinen ilk tıbbi tanımı 1672’de Sir Thomas Willis tarafından yapılmıştır. Willis, HBS’li kişilerin yaşadığı uyku bozukluğu ve uzuv hareketlerini vurguladı. Willis’ten neredeyse üç yüzyıl sonra, 1945’te, Karl-Axel Ekbom (1907–1977)  ‘huzursuz bacaklar : klinik bir çalışma ‘adlı doktora tezinde bu durumu şimdiye kadar gözden kaçan bir hastalık olarak ayrıntılı ve kapsamlı bir rapor şeklinde sunmuştur.Ekbom, “huzursuz bacaklar” terimini icat etti ve kariyeri boyunca bu bozukluk üzerinde çalışmaya devam etti. Temel tanısal semptomları, diğer durumlardan ayırıcı tanıyı, prevalansı, anemi ile ilişkisini ve gebelikte sık görülen olayları tanımlamıştır. 2013 yılında, Huzursuz Bacak Sendromu Vakfı, kendisini Willis-Ekbom Hastalığı Vakfı olarak yeniden adlandırdı; ancak 2015 yılında “misyonunu daha iyi desteklemek için” orijinal adına geri döndü.

Günümüzde bazı doktorlar, huzursuz bacak sendromu görülme sıklığının, onu tedavi etmek için kullanılan ilaçların üretici firmaları tarafından abartıldığı görüşünü ifade etmektedir (Templeton, Sarah-Kate (August 6, 2006). “Glaxo’s cure for ‘restless legs’ was an unlicensed drug”Times Online. Times Newspapers Ltd. Archived from the original on February 11, 2007. Retrieved 2009-07-24) . Diğer bir gurup doktorsa bu rahatsızlığın yeterince tanınmayan ve yeterince tedavi edilmeyen bir hastalık olduğuna inanıyor ( Gamaldo, C. E.; Earley, C. J. (2006). “Restless Legs Syndrome: A Clinical Update”. Chest130 (5): 1596–604. doi:10.1378/chest.130.5.1596PMID 17099042).  Ayrıca, GlaxoSmithKline  ilaç firması (GSK) , HBS tedavisi için kendi ürettiği ilaçlarının ( ropinirol ) lisans dışı kullanımını teşvik etmese de Ekbom Destek Grubunun web sitesine bağlantı veren reklamlar yayınlamıştır.. Bu web sitesi, HBS’yi tedavi etmek için ropinirol kullanımını savunan ifadeler içeriyordu. İngiliz İlaç Endüstrisi Birliği (ABPI) açılan bu davada GSK ilaç firması aleyhine karar vermiştir

Huzursuz bacak sendromu nedir?

Huzursuz bacak sendromu (HBS) – aynı zamanda Willis-Ekbom Hastalığı olarak bilinen nedeni belli olmayan  , bacaklarınızda hoş olmayan veya rahatsız edici hislere neden olan ve bacaklarınızı hareket ettirmek için karşı konulamaz bir dürtüye neden olan nörolojik bir hastalıktır. Belirtiler genellikle öğleden sonra geç saatlerde veya akşam saatlerinde ortaya çıkmakla birlikte genellikle geceleri dinlenirken en yoğun olur. HBS uykunuzu ciddi şekilde bozabilir, uykuya dalmayı veya uyandıktan sonra tekrar uykuya dönmeyi zorlaştırabilir. Bacaklarınızı hareket ettirmek veya yürümek belirgin olarak rahatsızlığınızı giderir, ancak hareketinizi durduğunuzda bu kötü duyumlar sıklıkla tekrar eder. 

HBS hem bir uyku bozukluğudur, hem de hareket bozukluğudur. Çünki belirtileri hem dinlenme ve uyumaya çalışmakla tetiklenir hem de HBS’li kişiler bu kötü duyumlarını hafifletmek için bacaklarını gereksiz aşırı hareket ettirmek zorunda kalırlar.   

Amerika Birleşik Devletleri’nde nüfusun yüzde yedi ila 10’unun herhangi bir yaşta başlayabilen HBS’ye sahip olabileceği tahmin edilmektedir. Bu hastalık hem erkeklerde hem de kadınlarda benzer şekilde görülmekle birlikte , ancak kadınlarda ortaya çıkma olasılığı daha yüksektir. Şiddetli şekilde etkilenen birçok kişi orta yaşlı veya ileri yaşlıdır ve bulgular tipik olarak yaşla birlikte daha artar hale gelir ve daha uzun sürer.

HBS genellikle tedavisi olmayan ömür boyu süren bir durumdur. Bununla birlikte, bulgularını hafifletmek için tedaviler de mevcuttur.

Huzursuz Bacak Sendromu’nun (HBS) yaygın belirti ve semptomları:

HBS’niz varsa, bacaklarınızı durmaksızın hareket etmek için karşı konulamaz bir dürtü hissedebilirsiniz, buna normal bir kişinin hissetmiyeceği çeşitli rahatsız edici duyumlar eşlik eder. Bacaklarınızdaki tuhaf hisler ağrıyor, zonkluyor, çekiyor, kaşınıyor, sürünüyor veya sürtünüyor gibi hissedilebilir. Bu duyumlar daha az yaygın olarak kolları ve nadiren göğsünüzü veya başınızı da etkiler.Bu tuhaf duygular vücudunuzun sadece bir tarafında meydana gelebilse de, çoğunlukla her iki tarafınızı da etkiler. 

Huzursuz Bacak Sendromu’nun ( HBS) ortak özellikleri şunları içerir:

  • Dinlendikten sonra başlayan Kötü duyumlar—Genellikle hareketsiz olduğunuzda ve uzun süre oturduğunuzda (örneğin, uçakla seyahat ederken veya film izlerken) ortaya çıkarlar. 
  • Hareketle ilgili rahatsızlığınızın giderilmesi—Kötü Duyumlarınızı en aza indirmek veya önlemek için bacaklarınızı (veya vücudunuzun etkilenen diğer kısımlarını) hareket halinde tutmanız gerekebilir. Otururken zemini hızlandırmanız veya bacaklarınızı sürekli hareket ettirmeniz gerekebilir.
  • Sabahın erken saatlerinde belirgin bir belirtisiz bir dönem ile birlikte geceleri şikayetlerin kötüleşmesi—Uykuya dalmakta ve uykuyu sürdürmekte zorluk çekebilirsiniz. Ayrıca, uykunuz bacağınızı rahatsız eden duyumlar veya bu hissi azaltmak için bacaklarınızı hareket ettirme nedeni ile daha da azalırsa, şikayetlerinizin daha da kötüleştiğini de fark edebilirsiniz.

HBS belirtileri günden güne ve kişiden kişiye şiddet ve sıklığını değiştirebilir. Orta derecede şiddetli HBS ile belirtileriniz haftada yalnızca bir veya iki kez ortaya çıkabilirken, genellikle gün içi enerjinizin bir miktar bozulmasıyla birlikte uykuya başlamanın önemli ölçüde gecikmesine neden olur. Şiddetli HBS vakalarında ise bulgular haftada iki defadan fazla ortaya çıkacaktır.

HBS, aşağıdakileri yaşamanıza neden olabilir:

  • Ruh halinizdeki değişiklikler
  • Yorgunluk ve gündüz uyku hali
  • Konsantrasyon ( kendinizi bir konuda yoğunlaştırma) sorunları
  • Zayıf bellek
  • Azalan üretkenlik
  • Depresyon ve kaygı

Genellikle bu hastalığın erken evrelerinde hastalık belirtilerinin haftalarca veya aylarca azaldığı hatta kaybolduğu dönemler( remisyonlar ) yaşayabilirsiniz. Bununla birlikte, genel olarak, bulgular sıklıkla yeniden ortaya çıkar ve zamanla daha şiddetli hale gelir.

Huzursuz Bacak Sendromunun’nun Yaygınlığı :

HBS, Amerikan nüfusunun tahminen %2,5-15’ini etkiler.  Bu hastaların yaklaşık %2,7’si haftada 2 kere veya daha fazla ciddi semptomlar yaşamaktadır. HBS kadınlarda erkeklere göre iki kat daha yaygındır .[ HBS, Akdeniz veya Orta Doğu bölgelerindeki bireylerin %3’ünde ve  Doğu Asya’daki bireylerin %1-5’inde görülür; bu durum beslenme de dahil olmak üzere farklı genetik veya çevresel faktörlerin yaygınlıkta rol oynayabileceğini gösterir. sendrom. Daha ileri yaşta teşhis edilen HBS daha şiddetli seyreder. [HBS, demir eksikliği , hamilelik veya son dönem böbrek hastalığı olan kişilerde daha da yaygındır . Amerikan Ulusal Uyku Vakfı’nın 1998’de Amerika’daki Uyku anketi, hamile kadınların yüzde 25’e varan oranda üçüncü üç aylık dönemde HBS geliştirdiğini gösterdi. Genel sağlık koşullarının zayıflığıda bu durumla yakından bağlantılıdır. [86]

HBS için yaşlılık, aile öyküsü ve üremi gibi çeşitli risk faktörleri vardır . HBS sıklığı, şiddet ve semptomların süresi uzadıkça yaşla birlikte artma eğilimindedir. Böbrek diyalizi alan üremili kişilerde HBS sıklığı %20 ila %57 arasındayken, böbrek nakli olanlarda diyalizle tedavi edilenlere kıyasla bu yüzdede azalma görülür. [87]

HBS, tipik olarak otuz veya kırklı yaşlarda başlasa da her yaşta ortaya çıkabilir. [58] Genom çapında ilişkilendirme çalışmaları artık RLS ile ilişkili 19 risk lokusu tanımlamıştır. [HBS ile bağlantılı nörolojik durumlar arasında Parkinson hastalığı , spinal serebellar atrofi , spinal stenoz , lumbosakral radikülopati ve  Charcot-Marie-Tooth hastalığı tip 2 yer alır.

Huzursuz Bacak Sendromu Genetik kaynaklı mıdır?

İkiz çocuklar ve kümeleşmiş geniş aileler içinde yapılan çalışmalar ile , genetik faktörlerin HBS gelişme riskinin %70’ine kadar katkıda bulunduğunu ileri sürmüştür . Çok geniş ailelerdeki bu bağlantılı çalışmalar birkaç büyük genomik bölge tanımlamıştır, ancak bugüne kadar, bu çalışmaya dayalı olarak kesin bir nedensel varyant veya gen tanımlanmamıştır. Genom çapında ilişkilendirme çalışmaları (GWAS), birçok predispozan lokusu kesin bir şekilde tanımlamıştır. Yakın tarihli bir meta-analiz, Avrupa kökenli bireylerde predispozan 22 HBS lokusu tanımlamıştır . Bununla birlikte, bu değişkenler kalıtımın yalnızca yaklaşık %20’sini açıklar . HBS için birkaç küçük ölçekli hipoteze dayalı aday gen çalışması yapıldı ve bunların hiçbiri ek popülasyonlarda tekrarlanmadı.

Schormair ve arkadaşları , 6228 HBS vakası ve 10992 Avrupa soyundan kontrolü içeren Uluslararası EU-RLS-GENE Konsorsiyumu GWAS veri setinde replikasyon için önceden bildirilen HBS ilişkilerini analiz etti (Schormair.B, et al. ; International EU-RLS-GENE Consortium. Reassessment of candidate gene studies for idiopathic restless legs syndrome in a large GWAS dataset of European ancestry [published online ahead of print April 29, 2022]. Sleep.2022:zsac098. doi:10.1093/sleep/zsac098). Bu küçük ölçekli hipoteze dayalı aday gen çalışmalarında tanımlanan aday varyantların ve genlerin EU-RLS-GENE veri setinde doğrulanmadığını gösterdiler.Bu olumsuz çalışma, şu anda bilinen varyantların HBS genetik riskinin yalnızca %20’sini oluşturduğunu ve bu nedenle kalıtımın büyük bir kısmının keşfedilmeyi beklediğini vurgulamaktadır.

HBS’nin biyolojisini ve bilinen lokusların hastalık patogenezindeki rollerini anlamayı amaçlayan moleküler çalışmalar, hastalık için kritik olan yolları tanımlayacaktır. Bu bilgi, genetik çalışmalara daha iyi odaklanmak ve HBS’ye yatkınlık yaratan yeni faktörleri belirlemek veya doğrulamak için kullanılabilir.

Birlikte ele alındığında, 15 yıllık genom çapında çabalar birkaç risk lokusu belirlemiş olsa da, tam genom dizileme analizi, farklı popülasyonların dahil edilmesi ve biyolojik çalışmalar HBS’ye yol açan genetik mekanizmaları çözmek için gerekli olacaktır.

Uykunuzdaki tekrarlıyıcı bacak hareketleri ile Huzursuz Bacak Sendromu aynı mıdır , yoksa farklı mıdır?

HBS’li kişilerin yüzde 80’inden fazlası ayrıca uykuda tekrarlıyıcı bacak (bazen kolları da içine alan Uzuv) hareketi (UTBH) yaşar. UTBH, uyku sırasında tipik olarak her 15 ila 40 saniyede bir, bazen gece boyunca meydana gelen istemsiz bacak (ve bazen kol) seğirmesi veya sarsılma hareketleri ile karakterize edilir. HBS’li birçok bireyde UTBH da gelişse de, UTBH’li çoğu insan HBS yaşamaz

Ayırıcı Tanıya Dikkat:

Huzursuz Bacak Sendromu ile ayırt edilmesi gereken en yaygın durumlar arasında periferik nöropati , radikülopati , bacak krampları, pozisyonel rahatsızlıklar , bölgesel bacak yaralanmaları, artritler, bacak ödemi ,  venöz staz , alışkanlık olarak ayak vurma/bacak sallama , anksiyete , miyalji ve ilaca bağlı akatizi yer alır .

Periferik arter hastalığı ve artrit de bacak ağrısına neden olabilir, ancak bu genellikle hareketle daha da kötüleşir. [9]

Miyelopati , miyopati , vasküler veya nörojenik topallama , hipotansif akatizi , ortostatik titreme , ağrılı bacaklar ve hareketli ayak parmakları gibi daha az yaygın ama ihmal edilmemesi gereken ayırıcı tanı koşulları da vardır .

Huzursuz bacak sendromuna kimler daha yatkındır?

Çoğu durumda, HBS’nin nedeni bilinmemektedir. Bununla birlikte, HBS genellikle bazı genetik özelliği olan ve belirli gen varyantları mevcut olan ailesel durumlarla ilişkilendirilmiştir. Beyindeki düşük demir seviyeleri de HBS’den sorumlu olabilir.

HBS, beyninizin hareketi kontrol eden bir bölümündeki bir işlev bozukluğuyla da ilişkili olabilir.Beyinimizdeki  Bazal ganglionlar, düz kaslarımızın istemli kas aktivitesi ve hareketini gerçekleştirmek için beyindeki kimyasal dopamin maddesini kullanırlar.Beyindeki dopamin seviyelerinin bozulması sıklıkla istemsiz hareketlere neden olur. Bir çeşit hareket bozukluğu olan Parkinson hastalığı ile yaşayan bireylerde HBS gelişme riski yüksektir.

HBS ayrıca aşağıdaki faktörler veya altta yatan koşullarla ilişkili olabileceği gibi bunlara eşlik ediyor da olabilir :

  • Son dönem böbrek hastalığı ve hemodiyaliz
  • Nöropati (sinir hasarı)
  • Uyku yoksunluğu ve uyku apnesi( uykuda nefes durması) gibi diğer uyku bozuklukları
  • Hamilelik veya hormonal değişiklikler, özellikle son üç aylık dönemde. Çoğu durumda, belirtiler genellikle doğumdan sonraki dört hafta içinde kaybolur.
  • Aşırı Alkol, nikotin (sigara) ve kafein (kahve) kullanımı

Bazı bulantı önleyici ilaçlar, antipsikotik ilaçlar, beyinde serotonini artıran antidepresanlar ve daha eski tip kimyasal antihistaminikler içeren soğuk algınlığı ve alerji ilaçları gibi bazı ilaçlar HBS semptomlarınızı şiddetlendirebilir.

Huzursuz bacak sendromu nasıl teşhis edilir?

HBS için özel bir test yoktur, bu nedenle durum bir doktor değerlendirmesi ile teşhis edilmelidir.. HBS’yi klinik olarak teşhis etmek için beş temel kriter şunları içerir:

  1. Genellikle anormal, hoş olmayan veya rahatsız edici duyumlarla ilişkili olan, bacaklarınızı hareket ettirmek için güçlü ve çoğu zaman zorlayıcı bir ihtiyaç veya dürtü.
  2. Bu bacaklarınızı hareket ettirme dürtüsü, genellikle dinlenme veya hareketsizlik sırasında başlar veya giderek daha da kötüleşir.
  3. Bacaklarınızı hareket ettirme dürtüsü en azından geçici olarak ta olsa bacaklarınızı hareket ettirmekle kısmen veya tamamen rahatlar. 
  4. Bacaklarınızı hareket ettirme dürtüsü akşam veya gece geç saatte başlar veya şiddetlenir.
  5. Yukarıdaki dört özellik, başka herhangi bir tıbbi veya davranışsal duruma bağlı değildir.

Nörolojik ve fizik muayeneniz, ayrıca tıbbi ve aile geçmişiniz ve mevcut kullandığınız ilaçlarınızın listesi hakkında bilgi doktorunuza yardımcı olacaktır. Belirtilerinizin sıklığı, süresi ve yoğunluğu hakkında doktorunuzla konuşmalısınız – Bacaklarınızı hareket ettirmek sıkıntılarınızı hafifletmeye yardımcı oluyor mu? Uykuya dalmak ne kadar sürüyor? Belirtilerinize eşlik eden herhangi bir ağrı var mı? Gündüz uykululuğuna veya gündüz işlev bozukluğuna eşlik eden gece uyku bozukluğuna yönelik herhangi bir eğilim var mı? Bütün bunlar doktorunuz tarafından kaydedilmelidir.

Ayrıntılı kan testleriniz ile saptanabilecek böbrek yetmezliği, düşük demir seviyeleri esasen uyku apnesi ve hamilelik gibi diğer uyku bozukluğu nedenlerini ortaya çıkararak HBS semptomlarınıza neden olabilecek diğer durumları da ekarte edebilir. Aslında, hamile kadınların yaklaşık yüzde 25’inde HBS gelişir, ancak semptomlar genellikle doğumdan sonra kaybolur.

Çocuklarda HBS’yi teşhis etmek, çocukların semptomlarını tanımlamaları zor olabileceğinden özellikle zor olabilir. Pediatrik HBS bazen “büyüme sancıları” veya dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olarak yanlış teşhis edilebilir .

Aşağıdaki yaşam tarzı değişiklikleri ve aktiviteler, hafif ila orta şiddette HBS’niz varsa biraz rahatlama sağlayabilir:

  • Alkol, nikotin ve kafein kullanımını önlemek veya azaltmak
  • Düzenli bir uyku düzenini elde edin veya koruyun
  • Orta düzeyde, düzenli egzersiz yapmayı deneyin
  • Bacaklara masaj yapın veya ılık bir banyo yapın
  • Bacaklarınıza veya ağrılı uzuvunuza ısıtma yastığı veya buz paketi uygulayın
  • HBS’li kişiler için özel olarak tasarlanmış ayak sargılarını veya bacakların arkasına yerleştirebileceğiniz titreşimli yastıkları kullanın
  • Orta yoğunlukta aerobik ve bacak germe egzersizleri yapın

Huzursuz bacak sendromu ile ilgili son gelişmeler nelerdir?

Ulusal Nörolojik Bozukluklar ve İnme Enstitüsü ( NINDS ), huzursuz bacak sendromu araştırmaları için birincil federal fon kuruluşudur. NINDS, dünyadaki biyomedikal araştırmaların önde gelen destekçilerinden biri olan Ulusal Sağlık Enstitülerinin ( NIH ) bir bileşenidir.

  • Araştırmacılar, beynin HBS’ye katkıda bulunması muhtemel sinyal yollarındaki değişiklikleri araştırıyorlar. Özellikle araştırmacılar, beynin bazal ganglionlarındaki bozulmuş dopamin iletiminin bir rol oynayabileceğinden şüpheleniyorlar. Araştırmacılar ayrıca HBS’deki genetik ilişkileri keşfetmeyi ve hastalığa neyin neden olduğunu daha iyi anlamayı umuyorlar.  
  • Amerikan Ulusal Nörolojik Bozukluklar ve İnme Enstitüsü (NINDS) tarafından finanse edilen araştırmacılar, HBS gelişiminde epigenetiğin (farklı zamanlarda genler üzerinde oluşan değişiklikler) bu hastalıktaki rolünü inceliyorlar. Epigenetik değişiklikler, hem sağlıkta hem de hastalıkta genlerin dizilimini geniş ölçüde etkileyerek açıp kapatabilir. Elimizdeki kanıtlar hamilelik, bebeklik ve çocukluk dönemindeki demir eksikliğinin yaşamın ilerleyen dönemlerinde HBS gelişme riskini artırdığını göstermektedir. Bilim adamları, demir eksikliği ile ilişkili epigenetik değişiklikleri anlamanın, HBS’nin nasıl önleneceği konusunda yeni bilgiler sunabileceğini umuyor.
  • NINDS  ayrıca, HBS, Parkinson hastalığı ve diğer hareket bozukluklarını tedavi etmek için kullanılan dopaminerjik ajanların neden dürtü kontrol bozukluklarına yol açabileceğine dair araştırmaları desteklemekte ve bu olumsuz yan etkiyi önleyen yeni veya geliştirilmiş tedaviler geliştirmeyi amaçlamaktadır. 
  • NINDS tarafından finanse edilen araştırmacılar, yeni araştırma modelleri ve aşırı aktif uyarılma sürecini düzeltmenin yollarını geliştirmek için HBS’li bireylerde beynin uyarılma sistemindeki beyin kimyasal değişikliklerini ölçmek için gelişmiş manyetik rezonans görüntüleme (MRI) kullanıyor. 
  • Bilim adamları şu anda demirin beyne girdiği mekanizmaları ve bu mekanizmaların nasıl düzenlendiğini tam olarak anlamış değiller. NINDS tarafından finanse edilen araştırmacılar, beyin demir metabolizmasının düzenlenmesinde, dolaşımdaki kanı beyin dokusunu çevreleyen sıvıdan ayıran kan-beyin bariyeri adı verilen koruyucu astarın bir parçası olan endotel hücrelerinin rolünü inceliyorlar. Sonuçlar, HBS ile ilişkili bilişsel ve hareket semptomlarının tedavisine yönelik yeni bilgiler sunabilir. 
  • Araştırmacılar ayrıca, uyku sırasında HBS’yi tedavi etmek için tasarlanmış, sıkılaştırılmış, giyilebilir, zorlayıcı olmayan bir sinir uyarıcı cihazları gibi ilaç dışı tedavileri de test ediyorlar.

NINDS veya NIH’nin diğer bileşenleri  tarafından desteklenen HBS araştırmaları hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak için mevcut ve daha önce finanse edilen araştırmaların aranabilir bir veritabanı olan NIH RePORTER sayfasını inceleyebilirsiniz.

HBS ile ilgili araştırma makaleleri ve özetleri için, tıp dergilerinden ve diğer sitelerden alıntılar içeren PubMed’de arama yapabilirsiniz.

Huzursuz Bacak Sendromu Nasıl Tedavi edilir?

Haftada 2 ve daha fazla anlattığım bulgularınız mevcutsa muhakkak doktorunuz ile görüşün ve tedavinize bir an önce başlayınız.

HUZURSUZ BACAK SENDROMU

KORONAVİRÜS NEREDEN GELDİ? BU HASTALIK HAKKINDAKİ BİLGİLERİMİZ NEDEN HENÜZ NET DEĞİL?

2019 Ekim ayında dünyamızda ilk SARS-CoV-2 virüs vakasının tespitinden beri 20 ayı geçen bir süre sonunda 27 Haziran 2021 itibarı ile tüm dünyada 3.899.172 kişi hayatını kaybederken T.C Sağlık Bakanlığı resmi verileri ile ülkemizde aynı tarih itibarı ile 49.576 kişi hayatını kaybetmiştir.Ülkemiz için 50 bin kişiye yaklaşan bu resmi rakam korkunç bir fiziksel ve psikolojik kayıptır. Hepimiz yakın çevremizde arkadaşlarımızda ,akrabalarımızda hatta kendimizde bu hastalığı yaşadık ve sonuçları-kayıpları ile yüzleştik. Aşılanma sayısının hızla artması ve koruyucu tedbirler ile vaka sayıları hızla azalırken yeni varyant tip hastalık tehditleri maalesef peşimizi bırakmıyor.Bilimsel araştırmalar bu virüsün toplum içinde etkisinin giderek azalsada hep var olacağına dair tahminler yapıyor. Öyleyse biriken tecrübeler ve arşivleri tarayarak bu hastalık nereden geldi? Niye bitmiyor? Nasıl böyle salgınlar engellenebilir diye hepimizin bilgi sahibi olması ve tedbirini alması zamanı geldi ve geçiyor.Maalesef günlük hayatımızın içine sokulan ,aşırı lüzumsuz ve gereksiz bizim varlığımızı hiç ilgilendirmeyen ama bizi lüzumsuzca oyalayan binlerce bilgi kirliliği içinde böyle bir sorunun nedenini sorgulayamıyoruz.Günümüz post modern toplumunun bir çeşit idare şekli böyle olabilir ama insan olarak temel yaşam hakkımız ve buradaki kayıplarımızın nedenlerini sorgulayamayacaksak ve sorunları yok saymayı kabul edeceksek bizi bekleyen korkunç felaketleri de kabul ederiz.Bu nedenle içinde bulunduğumuz çerçevedeki resime geniş bir açıdan bakmayı ve günümüz tarihi ile bir değerlendirme yapmayı istedim.

VİRÜSLERİN AKRABALIKLARININ FARKEDİLMESİ

1977-78 yılında Kuzeydoğu Asya’da ortaya çıkan ve dünya çapında yaklaşık 700.000 insanın ölümüne neden olan H1N1 influenza hastalığı pandemisinin (Rus Gribi) ilginç özellikleri vardı. İlk olarak, neredeyse yalnızca 20’li yaşların ortalarında veya daha genç olan insanlar bu hastalıktan etkilenmişti . Bilim insanları , bu durumu açıklayabilecek başka bir tuhaflık daha keşfettiler : 1950’lerde toplumda dolaşan bir virüs türüyle neredeyse aynı özellikler mevcuttu. Yirmili yaşlardan daha büyük insanların onları bu hastalıktan koruyan bağışıkları vardı ( Yani Otuz yaşından büyükler bağışıktılar ) oysa daha gençlerin bu hastalığa karşı bağışıklığı yoktu ve hastalanabiliyordular.

Ama virüsler sürekli evrime uğradığına göre, nasıl oluyor da bu virüs genetik olarak geçen zaman içinde bu kadar sabit kalabilmişti? Bilim insanları, bu virüsün bir laboratuarda donmuş olduğunu tahmin ettiler. Bu virüsün de genellikle, aşı araştırmalarında kullanılan diğer virüslerdeki gibi sıcaklığa duyarlı ve hassas olduğunun tespit edilmesi bunu düşündürmekteydi.

VİRÜSLERİN ÖNEMİ İHMAL Mİ EDİLDİ?

2002 yılındaki Hong Kong merkezli SARS hastalığı salgınına kadar, koronavirüsler tüm dünyada oldukça iyi huylu bir hastalık kaynağı olarak kabul edildi ve yalnızca hafif ila orta dereceli soğuk algınlığına neden oldukları düşünüldü. SARS’ın Kasım 2002’de Çin’in güneyinde ortaya çıktığı Çin hükümeti tarafından açıklandığında aslında 5 ay süre ile bu hastalık hükümet tarafından tamamen örtbas edilmişti. Hastalık diğer ülkelere yayılıp , 8000’den fazla insana bulaşıp ve 774 kişinin ölümüne neden olduğunda   tarih 2003 yazına gelmiş, ve hastalık kontrol altına alınmıştı.Yetkililer SARS’ı bastırmayı başardılar çünkü enfekte olmuş kişiler belirgin şekilde hasta olduklarında hastalığı kendilerine yayan diğer insanları tespit ettiler ve o insanların da izole edilmesi iyileşmeyi sağladı. Ancak buradaki kabaca yüzde 10’luk vaka ölüm oranı alarmların çalması için çok acı bir uyarıydı ve bir sonraki muhtemel bir koronavirüs pandemisini önlemek bilimsel bir öncelik haline gelmişti.

Şimdiyse, 50 yıl sonra ikinci kez, bilimsel araştırmaların neden olduğu bir pandemi ile karşı karşıya olup olmadığımız konusunda sorular vardır.

Çin hükümetinin engellemeleri, SARS-CoV-2 virüsünün doğrudan vahşi doğadan mı? yoksa Çin’in Wuhan şehrindeki bir laboratuvar yoluyla mı geldiğini veya genetik deneylerin bu olaya dahil olup olmadığını kesin olarak bilmemize engel olsa da, halen bildiklerimiz zaten oldukça rahatsız edicidir.

İlk kez, bilimin kendisi bir pandemiye hazırlanmaya çalışırken bir pandemiye neden olmuş gibiydi.

Koronavirüs’lerin tehlikeleri üzerine tüm dünyada yıllarca süren araştırmalar ve dünya çapında laboratuvarlardaki kaza ve hataların ayrıntılı geçmişi, bilim insanlarına bu hastalık kaynağı ve sınıfını araştırırken dikkatli olmaları için birçok neden sağladı. Ancak bilim insanlarını rahatsız eden sıkı güvenlik uygulamaları hep devam etti.

Ancak daha da kötüsü, araştırmacıların yeni tehditleri ortaya çıkarmadaki başarısı her zaman hazırlıklı olma anlamına gelmiyordu.

Koronavirüs hastalığı bilimsel araştırma faaliyetleri ile ilgili olmadan doğal yaşamdaki evrim sonucu hayvandan insana sıçramış olsa bile, olası böyle bir felaketin temelleri zaten yıllar önce atılmıştı ve bundan ders alınması başka hastalıkların önlenmesi için şarttır.

KORONAVİRÜSLERİN DOĞAL YAŞAMDAKİ HAYVANLAR İLE KONAK İLİŞKİSİ

2005 yılına gelindiğinde, Çin’in Wuhan Viroloji Enstitüsü’nde tanınmış bir virolog olan Dr. Shi Zhengli de dahil olmak bir çok araştırmacı – at nalı gurubu yarasaları (Rhinolophidae ailesindendirler) SARS’ın ortaya çıktığı olası birincil konak hayvan olarak tanımlandılar . Takip eden yıllarda, bilim insanları yarasa koronavirüslerini doğal hayatta takip etti ve laboratuvarlarda inceledi.

Günümüzde SARS’ın özellikle Güney Asya’da insanlara bazen vahşi yaşam pazarlarında satılan sevimli küçük bir memeli olan palmiye misk kedileri (Paguma larvata ailesindendir.Güney Çin ve Vietnam’da insanlar tarafından yenilir) tarafından yayıldığı varsayılmaktadır, bu hayvanlarda yarasaları besin kaynağı olarak kullanır. Ancak 2008 yılına kadar yarasa koronavirüslerinin böyle bir aracı hayvana ihtiyaç duymadan insan akciğer hücrelerini doğrudan enfekte edebileceğinden şüpheleniliyordu . 2013 yılına gelindiğinde, Dr. Shi’nin laboratuvar deneyleri gerçekleştirdiğinde bunun olabileceğini gösterildi.

Yine de bilim adamları yarasalar, yarasa örnekleri ve yarasa virüsleri ile o zamandan beri hep şüphe uyandıran koşullar altında çalıştılar.

Virüslerin doğasında sürekli olarak mutasyona uğramak, rastgele oluşan kazalar sonucu değişim geçirerek , genomuna parçalar eklemek veya çıkarmak ya da genetik kod bitlerini diğer virüslerle değiş tokuş etmek – (rekombinasyon ) vardır. Bu sürekli devam eden deneme yanılma, virüslerin yeni bir türe bulaşmasına izin verebilecek özelliklerin ortaya çıkmasını sağlar. Bu evrimsel bir ilerleyiştir.

Bu ilerleyişteki farklılaşmaları tahmin etmek için bilim insanları bu süreci yönlendirmeye çalıştılar. Bazen işlev kazanımı araştırması olarak adlandırdıkları çalışmalarında, bilim insanları virüslerin nasıl daha tehlikeli hale gelebileceklerini görmek için çalıştıkları virüsleri genetik olarak manipüle ettiler.

KORONAVİRÜS BİOMÜHENDİSLİK İLE DÜZELTİLEBİLİRMİ?

2015 yılında Nature Medicine’de yayınlanan bir makalede , dünyanın başlıca gelişmiş iki coronavirüs laboratuvarının araştırmacıları – Dr Shi; ve Chapel Hill’deki Kuzey Karolina Üniversitesi’nde profesör olan Ralph Baric; ortak meslekdaşları ile – bir koronavirüsü biyomühendislik sonucu çözümlediklerini yazdılar. Çalışma, Dr. Baric’in UNC’deki laboratuvarında gerçekleştirildi. Bir at nalı yarasa virüsünden ,koronavirüslerin hücrelerinin kilidini açmak ve bu hücreleri enfekte etmek için kullanılan “anahtar” olan bir başak proteini aldılar ve bunu farelere uyarlanmış bir insan SARS virüsü ile birleştirdiler. Bu “kimerik” (Kimerizm, iki sperm tarafından ayrı ayrı döllenmiş iki ayrı yumurtanın gelişmesi ile oluşan iki embriyonun (çift yumurta ikizi kardeşlerin) gelişmenin erken döneminde (blastomer veya gastrula evrelerinde) birleşerek tek bir canlı olarak doğmalarına denir. ) virüsün insan hücrelerini enfekte edebileceğini ve bazı yarasa virüslerinin “mutasyon veya adaptasyon olmadan insanları enfekte edebildiğini” öne sürdüler. Bu, Dr. Shi’nin SARS benzeri bir yarasa koronavirüsünün laboratuvarda insan hava yolu hücrelerini doğrudan enfekte etme yeteneğini gösterdiği 2013 deneylerinden sonra ikinci kez olmuştu.

Bu tür bir genetik manipülasyon, özellikle Hollanda ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki laboratuvarların 2011’de H5N1 influenza A virüsünden (Kuş gribi virüsü) genetik materyal kullanarak yeni grip virüsü türleri oluşturduklarını açıklamalarından sonra bilim insanları arasında endişeleri arttırmıştı.Bu yeni virüs türleri, insan benzeri akciğerlere sahip gelincikler (Bir cins kokarca) arasında hava yoluyla kolayca yayılabilirdi. Bilim insanları arasında büyük bir kargaşa hemen ortaya çıktı.

2015 koronavirüs deneyini ortak olarak savunan ,Dr. Shi ve EcoHealth Alliance şirketinin yakın bir şekilde çalıştığı , ABD hükümetinden son on yılda on milyonlarca dolar alan Dr. Peter Daszak ortak bir şekilde Dr.Peter Daszak’ın bulgularını tüm dünyaya söylediler. Bu şekilde diğer bilim insanlarının dikkatlerinin bu en büyük riske odaklanmasını sağlamalıydılar , çünkü “bu virüs, artık ortaya çıkan bir hastalık kaynağı adayından açık ve mevcut bir tehlikeye taşınmıştı.”

Diğer bilim insanları da çok endişeliydi. Paris’teki Pasteur Enstitüsü’nden bir virolog olan Dr.Simon Wain-Hobson, “Virüs laboratuardan kaçsaydı, kimse trajik gidişatı tahmin edemezdi” dedi.

Yakın tarih, bu tür endişeler için pek çok benzer örnek sağlamıştır..

KORONAVİRÜSLER GÜVENLİ LABORATUAR ORTAMINDAN KAÇARSA?

İlk SARS salgından bu yana neredeyse her SARS vakasının laboratuvar sızıntılarından kaynaklandığı düşünülüyor – Pekin’deki bir laboratuvardan bir ay içinde iki kez olmak üzere toplam üç ayrı ülkede altı vaka bu şekilde ortaya çıkmış olup bir vakada, virüsü sızdıran taşıyıcı laboratuvar çalışanının annesi ölmüştü.

2007’de, büyük miktarda çiftlik hayvanlarını mahveden ve 2001’de İngiltere’de büyük bir krize neden olan Şap hastalığı (Şap hastalığı ( FMD ) veya toynak ağız hastalığı ( HMD ), evcil ve yabani sığırlar dahil olmak üzere çift ​​tırnaklı hayvanları etkileyen bulaşıcı ve bazen ölümcül olan viral bir hastalıktır . [1] [2] Virüs, iki ila altı gün süren yüksek bir ateşe neden olur, ardından ağız içinde ve ayaklarda patlayıp topallığa neden olabilecek kabarcıklar oluşur .) en yüksek biyogüvenlik derecesi olan BSL-4’e sahip bir İngiliz laboratuvarındaki drenaj borusu sızıntısından hastalık etkeni virüsün sızması (kaçması) sonucu olmuştur.

Çiçek hastalığından dünyada öldüğü bilinen son kişi bile, 1978’de İngiltere’de bir laboratuvar kazası nedeniyle enfekte olan biriydi.

2012 yılında Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri, tehlikeli hastalık kaynaklarıyla çalışan Amerikan laboratuvarlarındaki raporlama sistemlerine ilişkin yayınlanan ilk araştırmasında, altı yıl boyunca, genellikle BSL-3 laboratuvarlarında laboratuvar kaynaklı 11 enfeksiyon bildirdi -bunlar arasında güvenlik kategorisi tüberküloz gibi yüksek riskli hastalık kaynakları için ayrılmış olanlar da vardı. Bütün bu durumlarda, laboratuvar çalışanları enfekte olana kadar hastalığa tutulma fark edilmedi veya rapor edilmedi.

Ocak 2014’te CDC( ABD Hastalık kontrol ve önleme merkezi ), iyi huylu bir grip virüsü örneğini ölümcül A(H5N1) ile kontamine etti , ancak tehlikeyi aylar sonraya kadar keşfedemedi. Ve Haziran 2014’te, yanlışlıkla uygunsuz şekilde devre dışı bırakılmış şarbon bakterilerini laboratuvarlara gönderdi ve numunelerle koruyucu ekipman olmadan çalışan en az 62 CDC çalışanı muhtemel olarak bu bakteriyi günlük hayatın içine  çıkardı . Bir ay sonra, Ulusal Sağlık Enstitüleri’ndeki bir depoda canlı çiçek hastalığı virüsü şişeleri bulundu .

 Ekim 2014‘de , bütün bu yüksek belirleyici olayların gerçekleşmesinden sonra, Amerika Birleşik Devletleri, birkaç istisna dışında, bu konudaki yeni kazanç -fonksiyon-araştırmalarının finansmanını durdurdu. Bu Moratoryum 2017 yılında kaldırıldı.Bunu takiben bilimsel çalışmaların güvenliği ile ilgili sorunlar çok kısa zaman sonra tekrar ortaya çıktı.

ÇİN HÜKÜMETİ HASTALIĞI GEÇ Mİ AÇIKLADI?

30 Aralık 2019’da Uluslararası Bulaşıcı Hastalıklar Derneği tarafından yayınlanan halka açık bir internet sitesi e-posta adresinde , Çin’in Vuhan kentinde “açıklanamayan bir pnömoninin ( zatürre)” ortaya çıktığı konusunda halkı uyardı ve ilk vakaların şehrin Huanan deniz ürünleri pazarında olduğunu bildirdi.  10 Ocak 2020 tarihinde, Çinli bir bilim adamı bir açık internet adresi üzerinde gizli bir adla virusun genomunu vererek SARS-CoV-2 ismini açıkladı. Çin hükümeti, virüsün 19 Ocak 2020’ye kadar insanlar arasında yayıldığını yalanlamıştı ; ta ki üç gün sonra, 22 Ocak 2021’de 11 milyonluk bir şehir olan Wuhan’ın tamamen karantina ile kilitlendiğini duyurdu .

Tecritten yaklaşık bir hafta sonra Çinli bilim adamları , The Lancet tıp dergisinde virüsün olası kaynağı olarak yarasaları tanımlayan bir makale yayınladılar . Yazarlar, salgının yerel yarasaların kış uykusu mevsiminde meydana geldiğini ve “Huanan deniz ürünleri pazarında hiçbir yarasa satılmadığını veya bulunmadığını” belirttiler, bu nedenle hastalığın bir aracı hayvan tarafından bulaştırılmış olabileceğini düşündüler.

KORONAVİRÜSLERİN GERÇEKTEN ARA KONAK CANLILARA İHTİYACI VARMI?

Salgınlar, kaynaklarından uzakta meydana gelebilir. 2002 SARS salgını, Yunnan’daki yarasaların mağaralarından yaklaşık bin kilometre uzaklıktaki Guangdong’da, SARS’ın ortaya çıktığına inanılan at nalı yarasalarla başladı . Çin genelinde yetiştirilen ve ticareti yapılan, genellikle sıkışık, sağlıksız pazar satış koşullarında salgınlara yatkın hale gelen maskeli palmiye misk kedileri, SARS’ın muhtemelen Yunnan’dan Guangdong’a taşınması için kullandığı konak araç olarak gösterildi. SARS-CoV-2 ilk olarak canlı vahşi hayvanların satılmış olabileceği bir pazarda tespit edildiğinden, vahşi yaşam ticaretinden hemen şüphelenildi.

Çin’deki sosyal medya kullanıcıları daha şüpheci olan ilk kişiler arasındaydı . Yarasalardan bir hastalığın yayılması, dünyadaki en iyi birkaç yarasa koronavirüs araştırma tesisinden biri olan Wuhan Viroloji Enstitüsü’ne ev sahipliği yapan Wuhan’da mı başladı? Peki ya deniz ürünleri pazarından birkaç yüz metre ötede yarasa araştırmaları da yapan Wuhan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi ne yapıyordu?

19 Şubat 2020’de 27 önde gelen bilim adamı The Lancet’te bir açık mektup yayınladı . “Covid-19’un doğal bir kökeni olmadığını ve laboratuarda ürediğini, taşındığını öne süren komplo teorilerini” kınadılar.

Kaynağını düşündüğümüzde, soru, SARS-CoV-2’nin bir laboratuvardan çıkıp çıkamayacağı değil -çünki her laboratuarda bu tip kazalar meydana gelir- ama mesele içeri girip giremeyeceği ve orada nasıl ele alınacağıdır.

HER YENİ KORONAVİRÜS SALGINI GEÇMİŞİN BİR DEVAMI MI?

Wuhan’ın Ocak 2020’de kilitlenmesinden kısa bir süre sonra, SARS-CoV-2’nin bilim adamlarının yıllardır farkında olduğu bir virüsle ilişkili olduğu ortaya çıktı.

3 Şubat 2020 tarihinde, Dr. Shi ve ortak yazarlar Nature dergisine daha önce onların veritabanında RaTG13 isimli Yunnan’da bulunan ,at nalı yarasalarda tesbit ettikleri genom dizisinin SARS-CoV 2 ile 96.2 oranında aynı olduğunu makale olarak yazdılar.

Şüpheli internet araştırıcıları genom veritabanlarını taradı ve RaTG13’ün, Yunnan’daki bir madenden yarasa gübresi toplayan madenciler arasında 2012’de açıklanamayan bir zatürre salgınına karışan bir mağaradan alınan 4991 adlı bir yarasa koronavirüsü ile tam olarak eşleştiğini buldu .Bu Altı madenciden üçü ölmüştü.

Mayıs 2020’de, Twitter takma adı TheSeeker268 olan Hindistan’dan eski bir fen bilgisi öğretmeni, 2013’te bir yüksek lisans tezi ve 2016’da bir doktora tezi yayınlandığını buldu. Çin Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin şu anki direktörü George Fu Gao tarafından denetlenen bu yüksek lisans tezi hipotez olarak madencilerin hastalığının bir at nalı yarasadan gelen SARS benzeri koronavirüsüne direkt iletim kaynakları olabileceğini söylemekteydi. Madenlerin içi bu yarasalar için karanlık ve rahat beslenme sağlayan yaşam kaynakları doluydu.Doktora tezi esasen daha temkinliydi ama yine de salgını “ kayda değer ” olarak nitelendirdi. Ayrıca Wuhan Viroloji Enstitüsü’nden bir ekibin eş zamanlı olarak mağaradan yarasa örnekleri topladığını da ortaya çıkarttı. Tez, SARS antikorları için test edilen madencilerin dördünün de hastalandıktan birkaç hafta sonra kanlarında antikorların yüksek oranda bulunduğunu kaydetti.

RaTG13 hakkındaki orijinal makalede bu önemli gerçeklerin hiçbirinden- isim değişikliği veya muhtemelen SARS benzeri bir koronavirüsten önceki ölümcül salgınla bağlantı dahil – bahsedilmedi. Mart 2020’de yayınlanan bir röportajda Dr. Shi , madencileri hasta eden hastalık kaynağının bir koronavirüs değil bir mantar olduğunu söyledi .

Ama sorular ve sorgulamalar devam etti.

Geçen Temmuz, Dr. Shi , RaTG13’ün gerçekten 4991 olarak yeniden adlandırıldığını doğruladı . Kasım 2020’de Nature’daki makalesi nihayet güncellendi ve ayrıca olayı sıkı takip edenlerin ortaya çıkardığı bilgileri de kabul etti : Ekibi 2018’de RaTG13’ü genetik olarak sıralamıştı. (Buna karşın Çin’de Madenci ölümleriyle ilişkili olası bir yarasa koronavirüs bağlantısı hala kabul edilmedi.)

Şeffaflığı çok az açıklamalar – iki adı olan bir virüs, ölümcül bir salgınla bağlantı, değişen hastalıklar ve tutarsız hikayeler – bütün bilimsel şüpheleri körükledi.

Bazı bilim insanları  RaTG13’ün SARS-CoV-2’yi oluşturmak için işlev kazandırılmış bir tip manipülasyona tabi tutulup tutulmadığını merak ve tahmin etti . Ancak RaTG13, daha çok SARS-CoV-2’nin uzak bir kuzeni gibidir, yani SARS-CoV-2’yi ya vahşi doğada son evrim yoluyla ya da laboratuvarda manipülasyon yoluyla bir yavru olarak üretmesi pek olası değildir.

RaTG13’ün Covid-19 salgınında hiçbir rolü olmasa bile, Dr. Shi ve diğerlerinin neden bu kadar hoşnutsuz göründüğüne dair sorular gündeme sık sık geldi. Her geçen gün sorular arttı.

Örneğin, RaTG13’ü madendeki yarasalara bağlayan aynı internet araştırıcıları grubu, Wuhan Viroloji Enstitüsü tarafından tutulan, binlerce yarasa örneği ve en az 500 yeni keşfedilen yarasa koronavirüsü hakkında bilgi içeren bir genomik veritabanının Eylül 2019’da çevrimdışı olduğunu ortaya çıkardı. Bilgisayar korsanlığına maruz kaldığı için çevrimdışına alındığına dair virüs enstitüsünün resmi açıklaması, bunun neden başka bir şekilde konu ile alakalı bağımsız araştırmacılarla güvenli bir şekilde paylaşılmadığını açıklıyamıyor.

Bu tür veri boşlukları, endişe verici komplo senaryolarını ortadan kaldırmayı zorlaştırdı. SARS-CoV-2 doğadan alınmış veya laboratuvarda üzerinde deneyler yapılmış benzeri bir virüsü içeren bir laboratuvar kazası sonucu olsaydı, veri tabanı indirilebilirdi, böylece diğer araştırmacıların bağlantı kurmasına yardımcı olabilecek daha çok kanıt olurdu.  Yetkililer olası laboratuvar vakalarını araştırmış olabilir ve vaktinden önce bunun net olduğuna inanmış olabilir. Bununla birlikte, vakalar belirtisiz olabilir ve bir iletim zincirini başlatan ve virüsün Aralık ayında bir süper yayıcı olayına kadar sessizce dolaşmasına izin veren etkeni kaçırmış olabilirler.

Gizlilik ve örtbas etme, bazı çılgın teorilere yol açtı – örneğin, virüsün bir biyolojik silah laboratuarından sızdığı ve bunun pek mantıklı olmadığı, çünkü böyle bir şey için, onları istihdam edenleri korumak amacıyla .biyolojik silahların üretilirken genellikle önceden bilinen bir tedavisi veya aşısı hazırlanıp istenildiğinde daha ölümcül hastalık kaynakları engellenebilmelidir.

Ama bu esnada çok daha sıradan tehditler pusuda yatıyordu.Dr. Shi’nin bilimsel çalışması, yüzlerce yarasa örneğinin toplanmasına ve analiz edilmesine bağlıydı. Ve bu onun çabalarıyla ilişkili tehlikeleri gösteren bir eserdi. Dr. Shi, Dr. Daszak ve diğerleri tarafından hazırlanan 2013 tarihli makale, bir Yunnan örneğinden alınan canlı bir yarasa koronavirüsünün insan akciğer hücresi reseptörlerine bağlanabileceğini göstererek “ara konakçıların doğrudan insan enfeksiyonu için gerekli olmayabileceğini” açıkladı. Dr. Baric ve Dr. Shi’nin de aralarında bulunduğu bir grup araştırmacı tarafından ortaklaşa yazılan bu tartışmalı 2015 deneyi, insanları enfekte edebileceğinden şüphelendikleri başka bir yarasa koronavirüsü bulunduktan sonra gerçekleştirildi, ancak bunu geliştirmek zordu. Daha sonra virüsün sivri uç proteinini kullanarak o kimerik olan virüs örneğini yarattılar. Bunun da insan hava yolu hücrelerini doğrudan enfekte edebileceğini gösterdiler.

Ekim 2015’te Dr. Shi’nin laboratuvarı , iki Yunnan yarasa mağarasının birkaç kilometre yakınında yaşayan 200’den fazla insandan örnek aldı ve bunlardan altı kişide yarasa koronavirüs antikorları için pozitif test saptandı ve bu da geçilmiş enfeksiyonu işaret etti.. Bu Altı kişide yarasa gördüğünü bildirdi ve toplamda sadece 20 kişi yarasaların evlerinin yakınında uçtuğunu gördüğünü bildirdi, bu da yarasalara maruz kalmanın büyük bir enfeksiyon riski oluşturduğunu düşündürdü.

Bununla birlikte, araştırma uygulamaları her zaman bu sonuçları içermemiş olabilir.

LABORATUAR ŞARTLARININ GÜVENSİZLİĞİ ARAŞTIRMALARI KISITLAMALI MI? DOĞAL ORTAMLAR LABORATUARLARDA GERÇEKLEŞTİRİLEBİLİR Mİ?

2017 yılında Çin’de yayınlanan bir makale , Wuhan Viroloji Enstitüsü çalışanlarının dikkatine ilgi çekerken , onları kapüşonlu ve bazılarını N95 maskeleri taktığını gösterirken, o yıl daha sonra Çin devlet televizyonunda Dr. Shi’nin çalışmalarıyla ilgili bir haber , araştırmacıların yarasaları veya yarasa dışkısını açık kolları ve çıplak elleriyle ele aldıklarını gösterdi . Bu ekip deki bir kişi yarasa ısırmasını “iğneyle batmasına” benzetti.

Daha sonra kaldırılan 2018 tarihli bir blog yazısında Dr. Shi, bu işin herkesin düşündüğü kadar “tehlikeli olmadığını” söyledi. “İnsanları doğrudan enfekte etme şansı çok az” diye yazmıştı. Bir yarasanın insanları enfekte edebilecek bir virüs taşıdığı bilinmediği sürece, “çoğu durumda yalnızca sıradan koruma alınacaktır”. The Washington Post’a göre, 2018 ‘de yaptığı TED Talk tarzı bir videoda benzer bir şeyi tekrarladı ve maskesiz veya cerrahi olarak maskelenmiş meslektaşlarının çıplak ellerinin slaytlarda gösterildiği “daha basit koruma”nın uygun olduğunu söyledi çünkü yarasa patojenlerinin hastalık etkeni oluşturması için genellikle bir ara konakçı gerekli olduğuna inanıyordu.

Dr Shi çalıştığı enstitüde bütün araştırmaların biyogüvenlik standartlarına tam uygun olarak yapıldığını ve laboratuvarın bir üçüncü farklı kurum tarafından yıllık olarak test edildiğini söyledi.

Wuhan CDC’sinin ayrıca yarasa kaynaklı virüsler üzerinde araştırma yürüttüğü bildiriliyor .

Bu kurumun personelinden biri olan Tian Junhua, maceracı bilimsel keşifleri ile şöhret oldu. 2013 tarihli bir makale, ekibinin Hubei Eyaletinde 155 yarasa yakaladığını not ediyor. Washington Post , 10 Aralık 2019’da yayınlanan bir videoda, “düzinelerce yarasa mağarasını ziyaret ettiği ve 300 tür virüs vektörü üzerinde çalıştığı” ile övündüğünü bildirdi . The Post’a göre, daha önce, kişisel koruyucu ekipmanı unutmak ve yarasa idrarının üzerine sıçraması veya yanlışlıkla derisine yarasa kanı bulaşması gibi doğal sahada hatalar yaptığından da bahsetti. Yine de Dünya Sağlık Örgütü , ajansın pandemiden önce laboratuvarda yarasa virüslerini saklamayı veya bunlarla çalışmayı reddettiğini bildirdi .

Bu Mart ayında WHO (Dünya sağlık örgütü) ,Wuhan CDC laboratuvarının “2 Aralık 2019’da Huanan pazarına yakın yeni bir yere taşındığını” bildirdi. DSÖ raporu, hareket sırasında “kesinti veya olay” olmadığını söyledi. Çin hükümetinin samimiyetsizliği göz önüne alındığında, bu, yarasalar olmasa da laboratuvar örneklerinin salgın sırasında pazarın yakınında taşındığı şüpheleri artırıyor.

Bu araştırma uygulamalarının çoğu uluslararası normlardan sapmış değildi. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bir yarasa saha araştırmacısı, artık yarasa mağaralarında her zaman bir solunum cihazı taktığını ama bunun daha önce standart bir uygulama olmadığını söyledi.

Saha araştırmasının bir salgın başlatma riski taşıdığını öne sürmek çılgınca bir fikir değil. Dr Linfa Wang, sık sık Dr Shi ile çalışan ve yarasaların 2003 SARS salgınının arkasında oldukları hipotezine öncülük eden Singapur merkezli bir Çin-Avustralya virolojisti’dir.  Nature dergisindeki makalesinde bu salgına bir mağarada yarasa örnekleri toplarken bilinmeyen bir virüs tarafından enfekte edilen ve yanlışlıkla dahil olan bir araştırmacının salgının yayılımı için doğal bir ekim yaptığına dair küçük bir şansın var olduğunu anlattı .

Yarasalar, laboratuvarlarda barındırılırlarsa, kentsel pazarlarda vahşi hayvan satışının yarattığı bir riskten daha fazla risk oluşturabilir.

ZAMAN GERÇEĞİN BELİRLENMESİ İLE NASIL DA SÖZLERİMİZİ GERİ ALDIRIYOR?

10 Aralık’ta, Covid-19’un doğal kökenlerinin sorgulanmasını kınayan The Lancet mektubunu düzenleyen ve geçen sonbaharda DSÖ köken araştırma komitesinin bir üyesi olarak ilan edilen Dr.Peter Daszak, salgının kaynağının 15 yıldır çalıştığı laboratuvarlarda birlikte olduğu yarasalarla alakalı olduğunu öne sürmenin bir komplo teorisi olduğunda ısrar etti. . Daha sonra sildiği bir tweet’inde ” Bilim böyle çalışmıyor” diye yazdı . “Yarasa örnekleri topluyoruz, laboratuvara gönderiyoruz ve yarasaları yakaladığımız yerde tekrar doğaya salıveriyoruz!” diye süreci tanımladı.

Ama bu konunun aksine kanıtlar birikmiştir. Araştırmadaki bir yardımcı , bir muhabire, Dr. Shi’nin öğrenciler uzaktayken yarasaları besleme rolünü üstlendiğini söyledi. 2018’deki bir başka haber raporunda, doktora stajyerlerinden birinin liderliğindeki bir ekibin “acı verici bir çubukla yarasaları topladığını ve laboratuvarda daha fazla test yapmak için bir düzine canlı yarasayı aynı torbaya paketlediğini” söyledi. Çin Bilimler Akademisi web sitesi, Wuhan enstitüsünün yarasalar için en az bir düzine kafese sahip olduğunu listeledi ve enstitü 2018’de bir yarasa kafesi için patent başvurusunda bulundu. Dr. Shi , yarasalarda zamanla gelişen antikorları izlediğinden bahsetti – ki bu bir mağarada doğal ortamda yapılamayacaktır. Son zamanlarda, enstitüde canlı yarasaların bulunduğunu gösteren başka bir video da ortaya çıktı .

Sadece birkaç hafta sonra Dr. Daszak iddialarını değiştirdi. “Bütün bunlar benim için sürpriz olmadı,” dedi “ Diğer birçok viroloji laboratuvarlarında olduğu gibi sadece bir yarasa kolonisi kurmaya çalışıyorduk dedi.

Bu arada Wuhan çevresindeki binlerce hayvan test edilmesine rağmen henüz bir aracı olan bir hayvan bulunamamıştır. Geçen ay, Gıda ve İlaç İdaresi’nin eski bir komiseri olan Scott Gottlieb, bu başarısızlığın bir laboratuvar sızıntısının kanıtlarına eklendiğini söyledi , ancak Dr. Daszak, araştırmacıların güney Çin’deki vahşi yaşam çiftliklerine daha fazla bakmalarını önerdi.

Ancak yayılma yarasadan insana bulaşıyorsa, herhangi bir ara hayvan gerekli değildir, çünkü bir yarasa ile- bir köylü veya bir saha araştırmacısı arasında herhangi bir etkileşim olabilir ,

Yarasa virüslerinin insanlara yayılmak için bir aracı hayvana ihtiyaç duyduğuna dair yaygın iddialara rağmen, palmiye misk kedisinin ( Paradoxurus hermaphroditus ) insanlara SARS yayıp yaymadığına dair araştırmalar bile karara bağlanmadı. SARS Guangdong pazarına girdiğinde palmiye misk kedilerinin salgını büyüttüğünü ve insanlar ile misk kedileri arasında ileri geri bulaşmanın mümkün olduğunu biliyoruz. Bununla birlikte, araştırmacıların bulduğu tek yaygın enfekte misk kedisi popülasyonları, vahşi doğada değil, kentsel pazarlarda ve bazen çiftliklerde – insanların bulunduğu yerlerde – idi. Hayvanlara hastalığı bulaştırabileceğimizi biliyoruz. Geçen yıl Danimarka, insanlardan SARS-CoV-2 kaptıktan sonra hastalanabilecek 17 milyon vizonu öldürmek zorunda kaldı. İnsanların misk kedileri için ilk aracı hayvan olması ve sevimli küçük yaratıkların bizim tarafımızdan çerçevelenmiş olması mümkündür.

LABORATUARLARDAKİ GERÇEK BULGULAR AÇIKLANMALIDIR.

Diğer risk kaynakları ise laboratuvar aktivitelerinin doğrudan kendisiydi.

SARS-CoV-2’nin genetik mühendisliğinin sonucu olduğuna dair birçok spekülasyon var. Bu hipotezler, yalnızca genomik analize dayanarak göz ardı edilemez ve Çinli yetkililerin maskeleyici engelleyici tepkisi nedeniyle de bu şüpheler artmıştır.

Çin bilim insanları Laboratuvarlarından doğrudan kayıtları paylaşmayı reddettiler. Dr. Shi, ortak yazarı Dr. Baric de dahil olmak üzere bir grup bilim insanının daha geniş şeffaflık için bastırdığı Mayıs ayında bu duruşunu yineledi. Grubun laboratuvar kayıtlarını görme talebine yanıt olarak , “Kesinlikle kabul edilemez” diye bir gazete muhabirine e-posta gönderdi .

Bu arada, Aralık 2019 boyunca, Wuhan doktorları SARS benzeri bir virüsün ortalıkta dolaştığından şüphelendi ve yerel hükümet , en az bir sağlık çalışanı da dahil olmak üzere muhbirleri tutukladı . Olayların Çin Komünist Parti yetkilileri tarafından örtbas edilmesi, önde gelen SARS bilimcisi Dr.Zhong Nanshan’ın 18 Ocak’ta Wuhan’a gidip alarma geçilmesine kadar devam etti .

Bununla birlikte, tüm bu ikinci dereceden kanıtlar, SARS-CoV-2’nin biyomühendislik eseri olduğu iddiasına dair bazı şüpheler uyandırıyor.

Örneğin, bu virüsün bazılarının biyomühendislik olduğundan şüphelenmesine neden olan yönleri, virüsün doğal olarak evrimleştiğinin kanıtı olabilir. Virüsün bir insan hücresini daha iyi enfekte edebildiğine, furin bölünme bölgesi adı verilen başak proteinindeki olağandışı bir özelliğinden dolayı çok dikkat çekildi. Bu, SARS-CoV-2’nin, laboratuvar müdahalesi kaynaklı olduğundan büyük ölçüde şüphelenen kimi virologların bile bana onu gördüklerinde şok olduklarını söylemelerine yetecek kadar tuhaf olan birkaç farklı özelliğinden biri. Aslında, furin bölünme bölgesinin ötesinde bile SARS-CoV-2, bilim insanlarının daha önce hiç görmediği bir virüstü. Evrim, tuhaf, yeni özelliklerin rastgele bir birikimi olabilir. Dr. Shi gibi bilim adamlarının üst düzey bilimsel yayınlar için yaptığı virüs araştırmaları için bile böyle bir kombinasyon uygunsuz olacaktır. Bilimsel çalışmalar genellikle, her bir öğesinin ne yaptığını ve ne yapılabileceğini bulmak için bir seferde bir virüsün bir öğesini incelemeyi veya değiştirmeyi içerir. Örneğin, bilgisayarınız bozulursa, güç kaynağını, kabloyu ve elektrik prizini aynı anda değiştirerek sorunun ne olduğunu göremezsiniz. Her birini ayrı ayrı test edeceksinizdir. Çeşitli sıra dışı öğelere sahip olmak, Nature dergisinde bir bilimsel makaleye değil, değerlendirilmesi zor sonuçlara yol açar.

Ancak yönlendirilmiş mühendisliği bir kenara bıraksak bile, Wuhan laboratuvarlarındaki düzenli laboratuvar çalışmaları endişeleri arttırmıştır..

2016’da Wuhan enstitüsü, bir BSL-2 laboratuvarında insan hücrelerini enfekte edebilecek canlı bir yarasa koronavirüsü üzerinde deney yaptığını bildirdi – bu, bir sıradan diş hekiminin ofisininkiyle benzeştirilen bir biyogüvenlik seviyesidir. Bu seviyede eldivenler ve laboratuvar önlükleri dışındaki koruyucu giysiler genellikle isteğe bağlıdır ve çalışma alanı ile binanın geri kalanı arasında genellikle hava akışı kontrolü ve sızdırmaz havalandırma yoktur. Stanford’da nörobiyoloji ve biyomühendislik doçenti olan Dr.Michael Lin, insan hücrelerinde çoğalabilen SARS benzeri bir virüsün bu kadar düşük güvenlik koşullarında üzerinde çalışılmasının “yazılıp basılı olarak kaydedilen gerçek bir skandal” olduğunu söyledi.

Sadece laboratuvarda yarasa virüslerini kültürlemeye çalışmak, bilim insanlarının farkında bile olamayabilecekleri riskler yaratabilir. Bir suşu geliştirmeye çalışırken ve başarısız olurken, farkında olmadan bilmedikleri başka bir suşu kültür içine alabilirler. Dr. Lin bana, değişik virüslerin tek bir örnekte parçalanmış şekilde bir arada bulunabileceğini ve sessizce yeniden birleşerek yeni ama tespit edilmemiş bir şeye yol açabileceğini söyledi. BSL-2 koşulları veya hatta özensiz BSL-3 koşulları altında, araştırmacılar varlığından haberdar olmadıkları bir hastalık etkenine maruz kalabilirler.

Lancet mektubunu imzalayan ve hastalığın doğal kökenleri dışındaki her şeyin , dikkate alınmasını kınayan birkaç bilim adamı, o zamandan beri laboratuvar müdahalelerine çok daha açık olduklarını söylediler. Bunların ilki Chicago Üniversitesi’nde çalışmış ve Çin üniversitelerinden dört fahri profesörlüğe sahip emekli bir virolog olan Dr.Bernard Roizman olup böyle bir laboratuvar kazası olduğuna inanmaya meyilli olduğunu söyledi.

Ancak yönlendirilmiş mühendisliği bir kenara bıraksak bile, Wuhan laboratuvarlarındaki düzenli laboratuvar çalışmaları endişeleri artırdı.

The Wall Street Journal’a verdiği demeçte, “Bütün bu olanların bir virüsün laboratuara getirilmesiyle olduğuna dair ikna oldum, virüsün üzerinde çalışmaya başladılar ve bazı özensiz kişiler onu dışarı çıkardı” dedi. “Bu kadar aptalca bir şey yaptıklarını kabul edemiyorlar” diye ekledi.

Başka bir imza sahibi olan Colorado Eyalet Üniversitesi’nden Dr.Charles Calisher kısa süre önce ABC News’e laboratuvar sızıntısı teorisinin görmezden gelinemeyecek kadar çok tesadüf olduğunu söyledi ve şimdi “bu laboratuvardan çıkmış olma ihtimalinin daha yüksek olduğuna” inanıyor.

1977 grip salgını hakkında da yazan virolog Dr.Peter Palese, “İmzaladığım Lancet mektubundan bu yana birçok rahatsız edici bilgi ortaya çıktı” ve cevaplar bulmak için yeni bir soruşturma istiyorum diye söyledi.

Diğer bilim adamları da fikirlerini değiştirdiklerini söylediler.

LABORATUAR STANDARTLARININ ŞEFFAF DENETİMİ NEDEN ÖNEMLİ?

Columbia Üniversitesi Enfeksiyon ve Bağışıklık Merkezi direktörü ve Nature Medicine’de Mart 2020’de doğal bir köken lehine tartışan etkili bir makalenin ortak yazarı olan Dr.Ian Lipkin de şimdi daha şüpheci şekilde davranıyor. Geçen ay bilim muhabiri Donald G. McNeil Jr.’a “İnsanlar BSL-2 laboratuvarlarında yarasa virüslerine bakmamalı” diye görüş bildirdi. Açıkçası”Görüşüm değişti.”

Laboratuvar çalışanlarının tıbbi kayıtları, bu tür soruların çözümünü netleştirmeye yardımcı olabilir. Geçen Temmuz ayında, Dr. Shi, Wuhan enstitüsü ile bağlantılı herhangi birinin “yarasaları toplarken, örnek alırken veya işlerken” enfekte olmuş olabileceğine dair herhangi bir “olasılık olmadığını” söyledi. Yakın zamanda tüm enstitü personelini ve öğrencilerini SARS-CoV-2 veya SARS ile ilgili virüslerle geçirilmiş enfeksiyonu gösteren antikorlar için test ettiğini ve “sıfır enfeksiyon” bulduğunu ekledi ve Wuhan’daki tüm laboratuvarlar için bu olasılığı ekarte edebileceği konusunda ısrar etti. .

Dikkatli bir bilim insanının, kendisine ait olmayanlar da dahil olmak üzere tüm laboratuvarlar için en ufak bir olasılığı bile nasıl göz ardı edebileceğini anlamak zor. “Sıfır enfeksiyon”, ifadesi yapılan yeni bir çalışmada Wuhan nüfusunun yüzde 4,4’ünün bu virüsle enfekte olduğunu tespit etmesine rağmen, enstitüdeki yüzlerce insan arasında tek bir vaka olmadığı anlamına gelir.

Daha sonra, DSÖ ekibi, herhangi bir salgının kökeninin araştırılmasında standart olması gereken bir şey olan anonimleştirilmiş( gizli tutulmuş) ancak ayrıntılı saklanmış hasta verileri de dahil olmak üzere Wuhan’daki en eski Covid-19 vakaları hakkında daha fazla bilgileri istedi ve bu erişim isteği Çin hükümeti tarafından reddedildi. Bütün bu olanlar çok fazla kafa karışıklığı ile birlikte bir çok noktayı açıklanmamış bırakmaktadır.

İNSANLIĞIN ORTAK SORUNU OLAN PANDEMİLER ORTAK ÇÖZÜMLER GEREKTİRİR.

Çoğu pandemi, hayvanlardan kaynaklanan zoonotik (hayvanlardan insanlara bulaşan hastalık) olaylardan kaynaklandığına göre, laboratuvar müdahalesinden şüphelenmek için bir neden var mı? Belki tüm insanlık tarihine bakarsanız daha iyi bir karşılaştırma dönemini, bilim insanlarının salgınlara neyin neden olma olasılığının daha yüksek olduğunu anladığı moleküler biyolojinin ortaya çıkarışından bu yana geçen zamanda bulursunuz. 1977 pandemisi araştırma faaliyetlerine bağlıyken, o zamandan günümüze meydana gelen diğer iki pandemi, AIDS ve 2009 H1N1 (domuz gribi ) böyle değildi.

Ayrıca, bir kez pandemi gibi nadir bir olay meydana geldiğinde, ona giden tüm potansiyel yolları göz önünde bulundurmak gerekir. Bu bir uçak kazasını araştırmak gibidir. Havayolu ile uçmak genellikle çok güvenlidir, ancak bir çarpışma olduğunda, sadece mekanik hataların ve pilot hatalarının genellikle felaketlere yol açtığını ve terörizmin nadir olmadığını söylemiyoruz. Bunun yerine, benzer olayları nasıl önleyebileceğimizi bulmak için olağandışı olanlar da dahil olmak üzere tüm olası yolları araştırırız.

Belki de en büyük soru, bilinen en yakın viral akrabalardan bin mil uzakta, ancak bu konuda önde gelen bir araştırma kurumuna çok yakın konumda olan salgının çıkış yeri hakkında ne değerlendirme yapılacağı idi.

Bazen, virüslerin bulunduğu yerlere laboratuvarların kurulduğu açıklamasıyla konumla ilgili merak ortadan kalktı. Ancak Wuhan Viroloji Enstitüsü 1956’dan beri bulunduğu yerde, farklı bir isim altında tarımsal ve çevresel mikrobiyoloji üzerine araştırmalar yapıyordu. Geliştirildi yenilendi ve ancak SARS’tan sonra koronavirüs araştırmaları için odaklanmaya başladı. Wuhan, yarasa mağaralarının yakınında bulunan kırsal bir şehir değil, New York City’den daha büyük bir nüfusa sahip bir metropoldür. Dr. Shi, Aralık 2019 salgınının kendisini şaşırttığını çünkü “Çin’in merkezindeki Wuhan’da bu tür bir şeyin olmasını asla beklemediğini” söyledi. Dr.Shi’nin Laboratuvarı, daha düşük profilli bir yarasa koronavirüsü ‘ne maruz kalma olasılığına sahip bir popülasyona ihtiyaç duyduğunda, Wuhan şehri sakinlerini kullandılar ve “yerleşimcilerin kentsel ortamı nedeniyle yarasalarla temas etme olasılığının çok daha düşük olduğunu” belirttiler.

Yine de, konumun kendisi de kanıt değildir. Araştırma faaliyetlerini içeren makul senaryolar, diğer seçenekleri dışlamaz.

GERÇEKLERİN MUTLAKA ORTAYA ÇIKMASI GİBİ ÖZELLİKLERİ VARDIR.

Bu hafta, Fred Hutchinson Kanser Araştırma Merkezi’nde doçent olan Jesse Bloom, genomik bir arşivden çıkarılmış bir dizi kısmi erken Wuhan şehri insanlarının genetik dizisini kurtarıp analiz ettiğinde , bulduklarının “SARS olduğuna dair mevcut önemli kanıtları” desteklediğini söyledi. Demek ki-CoV-2, deniz ürünleri pazarı olayının patlak vermesinden önce de Wuhan’da dolaşıyordu.” Hem Çinli bilim adamlarının ilk raporları hem de bu kış yapılan daha yakın tarihli DSÖ araştırması, 8 Aralık 2019’dan şimdiye kadar kabul edilen en erken vaka da dahil olmak üzere, ilk vakaların çoğunun deniz ürünleri pazarıyla hiçbir bağlantısı olmadığını buldu. Dolayısıyla aslında deniz ürünleri pazarı, salgının orijinal başlangıç yeri olmamıştır.

Bir salgının başka bir yerde başlamış olması ve sadece büyük bir şehir olduğu için Wuhan’da tespit edilmiş olması da makul bir ihtimaldir. Çin’in dört bir yanındaki, özellikle vahşi yaşam çiftlikleri ve yarasa mağaralarının yakınındaki bölgelerdeki kan bankalarında testler yapmak sorunun çözümüne yardımcı olabilir, ancak sınırlı istisnalar dışında, Çin hükümeti bu tür bir araştırmayı gerçekleştirmedi veya yaptıysa da sonuçların paylaşılmasına izin vermedi.

İNSANLIĞIN ORTAK BİR ÇÖZÜMÜ GELECEKTEKİ MUHTEMEL PANDEMİLERİ DE KONTROL ALTINA ALACAKTIR.

Saklanan bu kadar çok kanıtla, Covid-19’un kökenleri hakkında kesin olarak bir şey söylemek zor ve gerçek bir soruşturma yapmak için bir çok zorluklarla karşılaşabilinir.. Maalesef bazı salgınların kökeni hiçbir zaman izlenememiştir!Ancak cevaplarımız reddedilse bile, yine de bu olaydan dersler çıkarmalıyız.Belki de en önemlisi, öyle ya da böyle bir yarasa koronavirüsü salgınına maruz kalmamızdı ve yarasa koronavirüslerin insanlara sıçrama yeteneğini gösteren daha önceki araştırma, dikkate alınmamış çok önemli bir uyarıydı.

Bilim insanları ve hükümet yetkilileri, özellikle kaliteli halk sağlığı yatırımları sayesinde bir pandemiyi önlemek için çok daha fazlasını yapabileceğinden, doğal hayatta ve laboratuvarlarda yarasalar ve virüslerle nasıl çalıştığımızın yararlarını ve tehlikelerini tartmalıdır. Tehdit edici patojenlerin geliştiğinin bilindiği yerlerde titiz bir gözetim başlatmak ve kurumlarımızı bir salgının ilk belirtisine hızlı ve şeffaf bir şekilde tepki vermeye daha iyi hazırlamak daha etkili olabilir. Araştırmalar, tahminden çok yanıta göre ağırlıklandırılabilir; böylece bunlar birbirini tamamlar ama aynı değerde değildirler. Bir mağarada veya bir petri kabında tehlikeli bir virüs bulmak faydalı olabilir, ancak bu, kaçmaya çalıştığımız bir ayıyı dürtüklemek gibidir.

Yarasalarla ilgili saha araştırması daha dikkatli yapılmalıydı. BSL-2 laboratuvarlarında yarasa virüsleri üzerinde çalışılmamalı ve esasen BSL-3 laboratuvarlarında bile araştırmalar yalnızca en sıkı dikkatle yapılmalıdır. Yarasalar laboratuvarlarda ciddi bir tehdit olarak ele alınmalıdır. Yarasalarla insan etkileşimleri sıkı düzenleme ve gözetim altında gerçekleşmelidir.

Laboratuar olaylarını uzun süredir ele alan araştırmacı muhabir Alison Young, 2015’ten 2019’a kadar federal hükümetin mevcut tehlikeleri nedeniyle düzenlenen hastalık etkenlerini bildiren 450’den fazla kaza olduğunu yazdı . İngiliz laboratuarlarında bildirilen olaylarla karşılaşma oranları böyleyken laboratuarlardaki her kaza olayının bildirilmediği de herkes tarafından bilinir.

Bazı bilim insanları, yanlışlıkla pandemileri tetikleyebilecek patojenler üzerine araştırmalar yapmak için daha sıkı kontroller ve daha güçlü bir risk-fayda analizi uygulanmasını önerdiler. Bazı araştırmalar hala bunun için değerli olabilir ve bu tür çalışmaların yapılacağı laboratuvarları yoğun nüfuslu şehirlerin dışına taşımak önerileri bu konuda kıymetlidir.

Çin ile laboratuvar güvenliği ve salgın gözetimi dahil olmak üzere bu konularda işbirliği yapmak hayati önem taşımaktadır. Bazıları, Çin’in pandemiye tepkisini ve buna yol açmış olabilecek bilimsel uygulamaları eleştirmenin bu işbirliğini tehlikeye atacağını savunuyor. Bu kadar öfkeli makalelerin Çinli yetkilileri olduğundan ne kadar daha uzlaşmaz hale getirebileceğini görmek zor.

Özellikle bol miktarda bulunan Asya karşıtı ırkçılık göz önüne alındığında, bu tip iddiaların diğer ülkelerdeki bilim insanlarını ,toplumdaki insanların gözünde nasıl şeytanlaştırabileceği konusunda anlaşılır bir şekilde ihtiyatlı olunmalılıdır.Ama böyle bir durumu sürdürmek neden onların da yararına olsun ki?

1979’da Sovyetler Birliği’nde şarbon bakterileriyle düzinelerce kişinin ölümüne neden olan bir laboratuvar kazasından sonra, önde gelen Batılı bilim adamları Sovyet hükümetinin mazeretlerini kabul ettiler ve fakat zamanla bunların hepsinin yalan olduğu ortaya çıktı. Bu durum, sonuç olarak otoriter ülkelerdeki bilim insanları ve onlardan fayda sağlayacak olanlar da ( halk) dahil olmak üzere kimseye daha iyi güvenlik standartları sağlanması için bir yol açılmasına yardımcı olmuyor.

Ancak ileriye dönük daha iyi bir yol, karşılıklı yarar ve düzenlemelere dayalı gerçek küresel işbirliğinin sağlanması ile olabilir. Mevcut itibar kayıplarına rağmen, Çin hükümetinin de böyle bir tabloyu tekrar yaşamak istemediğini varsaymalıyız – özellikle de SARS’ın Çin’de başladığı düşünülürse.

Bu, kamu çıkarını kişisel hırsların önüne koymanın ve mevcut harika gücüne rağmen bilimsel biyomedikal araştırmaların da tehlikeler taşıdığını kabul etmek anlamına gelir.

Bunu yapmak için hükümet yetkilileri ve bilim insanlarının büyük resme bakmaları gerekiyor: Sadece utançtan kaçınmak yerine nezaket içinde gerçek aranmalıdır. Ortaya çıkan sorunlar tamamıyla küresel olduğundan, Çin’i suçlamanın ötesine geçen büyük bir çerçeve geliştirilmelidir. Ve bir sonraki büyük şeyin, önceki bir sürü küçük ayrıntıya çok daha büyük özen göstererek çözülebileceği anlamına geldiğini daha iyi anlamalıyız.

düzeltme : 26 Haziran 2021

Bu makalenin daha önceki bir versiyonu, Galveston Ulusal Laboratuvarı’nın yakın zamanda emekli olan yöneticisi James Le Duc’un Wuhan laboratuvarının araştırılma gerekliliği hakkındaki görüşlerine kesin olmayan bir şekilde atıfta bulundu. Dr Le Duc   Nisan 2020 kadar erken bir dönemde Covid-19 kökenini araştırmak için laboratuvar katılımına bakmanın uygun olacağını söyledi. Bu konudaki fikrini değiştirmedi ve buna ancak son zamanlarda inanmaya başladı. Ayrıca Galveston laboratuvarı, pek çok değil, birkaç Wuhan biyogüvenlik uzmanını eğitti.

Zeynep Tufekci (@zeynep) North Carolina Üniversitesinde yardımcı Profesör’dür. “Twitter and Tear Gas: The Power and Fragility of Networked Protest” kitabının yazarıdır ve fikir yazarlığı ile NYT gazetesine katkıda bulunmaktadır.

@zeynep • Facebook

COVİD-19 AŞILARI HAKKINDA NELER BİLİYORUZ VE NE YAPMALIYIZ?

Son 1 hafta içinde 15’ten fazla hastam covid-19 aşısı hakkında telefonla arayıp aşı yaptırıp yaptırmama konusunda fikrimi sorunca güncel gelişmeler hakkında bir yazı yazmam gerektiğine ikna oldum. Tam bu esnada ‘the Newyork times’ta Achal Prabhala ve Chee Yoke Ling tarafından yazılan kapsamlı haberi okuyunca bu yazıdan esinlenerek ve faydalanarak kelimeler klavyeden hızla dökülüverdi. (‘It’s Time to Trust China’s and Russia’s Vaccines’ ). İsteyenler yazının orijinaline bu linkten ulaşabilirler.

Niçin Covid-19 aşısı yapılmaya ihtiyacımızın olduğu Dünya Sağlık Örgütünün 6 0cak 2021 tarihli durum raporunda gayet açıkça belirtilmektedir.Bu tarih itibarı ile tüm dünyamızda toplam 84.000.000 insanda Covid-19 hastalığı tesbit edilmiş ve 1.800.000 insan da bu hastalık nedeni ile hayatını kaybetmiştir. 6 Şubat 2021 itibarı ile Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığının açıkladığı üzere ülkemizdeki ölüm sayısı 26.685′ dür. Peki bu rakam neden bu kadar çoktur? Çünkü Covid-19 hastalığı tüm dünya için sadece 1 seneyi aşkın bir geçmişi olan yeni tanınmış bir hastalıktır ve maalesef bu aşamada koruyucu aşı olmak dışında etkili özel bir tedavi ilacı da henüz yoktur.( Dr. Karen Kotloff , Maryland Tıp Fakültesi Çocuk İnfeksiyon Hastalıkları Bölümü Başkanı )

KİMLER KORONAVİRÜS HASTALIĞI İÇİN YÜKSEK RİSKLİDİR?

Covid-19 hastalığının tespit edildiği 18-29 yaş gurubundaki hastalara göre bir karşılaştırılma yapıldığında hastaneye yatma ihtimali 65-74 yaş gurubunda 5 misli, 75-84 yaş gurubunda 8 misli ve 85 üzerindeki hastalarda 13 misli daha fazladır ve ölüm ihtimalleri ise 9-63 kere daha yüksektir.Üstelik şeker hastaları, şişmanlık, hamilelik ,sigara içme , orak hücreli kan eksikliği hastalığı ,bağışıklık eksikliği olan insanlar, kalp hastalığı olan kişiler, kronik böbrek hastaları ,amfizem gibi akciğer hastalığı olan kişiler ve kanser hastalarında bu hastalığın şiddetinin arttığı tesbit edilmiştir. Ayrıca bütün bu hastalıklar ile insan yaşı arasında da doğrudan bir bağlantı vardır.( https://www.cdc.gov/coronavirus/ )

KORONAVİRÜS HASTALIĞI DAHA ÖNCEDEN DE VARMIYDI?

Koronavirüsler, insanlar ve hayvanlar için ciddi sağlık tehditleri oluşturan hastalık etkenleridir. Dünyada Asya’da 2002’den 2003’e kadar, şiddetli akut solunum sendromu koronavirüsü (SARS-CoV) 8.000 kişiyi enfekte etti ve ölüm oranı % 10 ‘a ulaştı , 2012’den bu yana Orta Doğu solunum sendromu koronavirüsü (MERS-CoV) ise 1.700’den fazla insanı enfekte etti ve ölüm oranı % 36 olmuştur. Genelde koronavirüsler insanlarda ve hayvanlarda yaygın solunum, mide-bağırsak ve merkezi sinir sistemi hastalıklarına neden olarak insan sağlığını tehdit etmekte ve ekonomik kayba neden olmaktadırlar. Koronavirüslerin günümüze kadar hayvanlardan insanlara bulaştığı gösterilmemişti. Koronavirüsler, mutasyon (evrimleşme) ve rekombinasyon ( DNA parçalarının kırılıp yeniden farklı bir yapıda birleşmesi ) şeklinde özellikleri ile kendilerini yeni ortamlara nisbeten kolayca adapte ederek sonuç olarak konakçı doku aralığını arttırmak ve doku tropizmini ( virüsün bulaştığı hücreyi enfekte edebilmesi için kendi yapısal proteinleri ve konuk hücre reseptörleri arasında etkileşim-uyuşma olması ) verimli bir şekilde değiştirmek için programlanmıştır . Bu nedenle koronavirüslerden kaynaklanan hastalıklar sürekli ve uzun vadelidir. Koronavirüslerin hücresel özelliklerini anlamak ve yayılmalarını kontrol etmek, tüm dünya sisteminin sağlık ve ekonomik istikrarı için önemli etkilere sahiptir.

KORONAVİRÜS AŞILARININ NE FARKLARI VAR?

İnsanlar bana en sık şu soruyu sordular.Ülkemizde uygulanan bu Çin aşısına güvenebilir miyiz ? Bu aşı nedir? Pfizer-BioNtech aşısından farkı nedir? Yan etkileri nelerdir? Bütün bu insanların çekincelerinin iki ana nedeni var. Birincisi aşıların teknik olarak farklı yapıda olmaları , ikincisi de psikolojik algılamalardır. Teknik olarak Çin ve Rusya aşıları klasik olarak eskiden beri uygulanan azaltılmış dozda canlı virüsler ihtiva etmektedirler. Dolayısı ile düşük dozda canlı virüse karşı insanın zaman içinde kendi koruma ve imha mekanizmaları geliştirmesi ilebağışıklık sağlanıp bu aşılar etkili olmaktadır. Pfizer-BioNtech ve diğer Batı ülkeleri aşıları ise canlı virüsler ihtiva etmeyip bağışıklığı kuvvetlendirecek biyokimyasal mRNA teknolojisine dayanmaktadırlar.Aşı teknolojilerini koronavirüsün hücreler üzerindeki etki mekanizmalarını gözden geçirerek değerlendirmek uygun olacaktır.

KORONAVİRÜSLER VE HASTALANDIRMA MEKANİZMALARI AŞILAR NASIL ETKİ EDİYOR?

Koronavirüsler büyük, zarf şeklinde , pozitif sarmallı RNA virüsleridir. RNA , esas olarak insan hücre çekirdeğindeki  DNA’dan  ribozomlara , hücrede protein sentezini gerçekleştirecek  bölgeleri tanıtacak olan genetik bilgileri taşıyan nukleotidlerdir. Bu transferin bozulması da HASTALIK şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Koronavirüsler esas olarak sayıları 27 ila 32 kilobayt arasında değişen tüm RNA virüsleri arasında en büyük genoma sahip virus topluluğudur. Genom, canlı organizmasının tüm genetik materyalinin toplamıdır ve canlının tüm kromozomlarını oluşturan nükleotidlerinin tam ayrıntılı bir listesidir. Genom nükleokapsid proteini (N) tarafından oluşturulan sarmal bir protein kılıfı içinde paketlenir ve ayrıca bir zarf şeklinde bir yapı ile çevrelenir. Virüslerde bu zarf yapı ile ilişkili en az üç yapısal protein vardır: Membran ( zar) proteini (M) ve zarf proteini (E) virüs bileşiminde yer alırken, sivri ( spike : diken) protein (S) de virüsün konakçı hücrelere girişine aracılık eder.

Covid-19 hastalığının etkeni SARS-CoV-2 virüsü olup bu virüs de insan hücrelerine girmek için onlarca protein ihtiva eder .Bu proteinlerin aktive edeceği ve reaksiyona girip bağlanacağı yüzlerce de enzim vardır. Bu proteinlerden spike (diken ) cinsinde olanlar aşı ve tedavi geliştirilmesi için cazip araştırma konuları olmuştur. Pfizer-BioNtech aşısı insan RNA türlerinden hücrelerimizin protein yapmak için okuduğu genetik materyal olan haberci RNA’yı kullanmaktadır. Kısaca mRNA olarak adlandırılan bu molekül oldukça kırılgandır ve doğrudan vücuda enjekte edilirse doğal enzimlerimiz tarafından parçalara ayrılır. Pfizer ve BioNTech, aşılarını korumak için mRNA’yı lipit nano partiküllerinden oluşan yağlı baloncuklara sarmışlardır. Kırılganlıkları nedeniyle, mRNA molekülleri oda sıcaklığında hızla parçalanırlar. Bu nedenle Pfizer, aşıların canlı kalması için –94 ° F yani (–70 ° C) sıcaklıkta taşınmasını sağlamak gerektiğinden kuru buz, termal sensörler ve GPS izleyicilere sahip özel kaplar inşa etmiştir. İnsan vücuduna aşının enjeksiyondan sonra aşı parçacıkları aşının yapıldığı kas hücrelerine çarparak bu hücreleri kaynaştırır ve içeriğindeki mRNA’yı serbest bırakırlar. İnsan hücresinin molekülleri, aşı dizilimini okur ve kendi hafıza sivri diken proteinlerini oluşturur. Böylece aşının mRNA’sı hücre tarafından sonunda yok edilir ve kalıcı iz bırakmaz. Sivri proteinlerinden bazıları, insan hücrelerinin yüzeyine göç eder ve uçlarını dışarı çıkaran sivri parçacıklar oluştururlar. Aşı ile temas eden hücreler ayrıca bazı proteinleri yüzeylerinde taşıdıkları parçalara ayırırlar. Bu çıkıntılı sivri uçlar ve dikenli protein parçaları daha sonra bağışıklık sistemi tarafından tanınabilir. Aşılanmış bir hücre öldüğünde, geride birçok dikensi-çıkıntılı protein ve protein yıkım ürünleri bırakacaktır.. Bu kalıntılar daha sonra vücudumuzda antijen tanıyan hücre adı verilen bir tür bağışıklık hücresi tarafından tanınır ve taşınabilir. Antijen taşıyan hücrelerin , yüzeyinde dikensi proteinin parçaları mevcut hale gelir. Yardımcı T hücreleri olarak adlandırılan diğer vücut hücrelerimiz bu parçaları tespit ettiğinde, yardımcı T hücreleri acil olarak bağışıklık sistemimize alarm verir ve enfeksiyonla savaşmak için diğer bağışıklık hücrelerini de harekete geçirir. B hücreleri olarak adlandırılan diğer bağışıklık hücrelerimiz , aşılanmış hücrelerin yüzeyindeki koronavirüs dikensi uçlarına veya serbest olarak hücreler arasında yüzen parçalanmış dikenli protein parçacıklarına çarpabilir. B hücrelerinin bir kısmı, dikensi proteinlerine yapışır. Bu B hücreleri daha sonra yardımcı T hücreleri tarafından aktive edilirse, çoğalmaya ve dikensi proteini parçalamayı hedefleyen antikorları üretmeye başlayacaklardır. Antikorlar, koronavirüs’ün sivri dikensi uçlarına yapışır, virüsü yok etmek üzere işaretler ve sivri uçların diğer hücrelere yapışmasını engelleyerek enfeksiyonun gelişmesini önleyebilirler. Antijen oluşturan hücreler, yüzeylerinde sivri dikensi protein parçalarını içeren herhangi bir koronavirüs ile enfekte olmuş diğer hücreleri bulmak ve onları yok etmek için katil T hücresi adı verilen başka bir bağışıklık hücresi türünü de etkinleştirebilir . Görüldüğü üzere Pfizer-BioNTech aşısı canlı virüs vücuda verilmeksizin bir dizi bağışıklık sistemini harekete geçirme ve önlem alma temeline dayanmaktadır.

Pfizer-BioNTech aşısının , vücudun bağışıklık sistemini koronavirüsle savaşacak kadar iyi hazırlaması için 21 gün arayla iki enjeksiyon yapılması gerekir. Ancak aşı çok yeni olduğu için, araştırmacılar aşının takip eden korumasının ne kadar süreceğini bilmiyorlar. Bir ön çalışma, aşının , plasebo alan kişilere kıyasla , ilk dozdan yaklaşık 10 gün sonra güçlü koruma sağladığını buldu. Aşılamadan sonraki aylarda kandaki antikorların ve öldürücü T hücrelerinin sayısının düşmesi mümkündür. Ancak mükemmel düzenlenmiş bağışıklık sistemimiz ayrıca, koronavirüs hakkındaki bilgileri yıllarca hatta on yıllarca saklayabilecek hafıza B hücreleri ve hafıza T hücreleri adı verilen özel hücreler içermektedir. Konu hakkında daha fazla bilgi için ‘Pfizer’s Covid Vaccine: 11 Things You Need to Know‘ makalesine göz atabilirsiniz.

AŞILARIN YAN ETKİLERİ NELERDİR?

1-injeksiyon yerinde olan yan etkiler : genellikle genç erişkinlerde daha fazla görülen injeksiyon yerinde 60-80% kadar varan ağrı, 10% civarında kolda kızarıklık-şişlik, genellikle 1-2 günde geçmekte ancak 1% oranında ciddi bulgular görülmekte ve 2. aşıda daha fazla bulgu oluşmamaktadır.

2: Genel sistemik etkiler : bunlar da genç erişkinlerde daha fazla görülmekte 2.dozdan sonra daha sık olan halsizlik ki 1%’den az görülmektedir , üşüme, başağrısı 2% oranında olup daha az olan bulgular vücut ağrıları, ateş 11-16% oranında ve diyare olup genelde 2 .günden sonra azalmaktadır.Bütün bu bilgiler Pfizer-BioNTech aşısının yan etkileri olarak açıklanmış olup diğerleri için henüz bir yayın yapılmamıştır.

ÜRETİLEN AŞILARIN DÜNYADA DENGESİZ DAĞILIMI VE SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİMİ

Dünyamızda şu an bazı zengin gelişmiş ülkelerdeki insanlar memleketlerinde bol miktarda mevcut Covid-19 aşısına tedarik ve dağıtım ağı problemleri nedeni ile erişmekte kısıtlılıklar yaşarken bazı fakir ülkelerdeki insanlar ise ülkelerinde yeterli aşı mevcut olmadığı için bu aşıya hiç erişememekteler. Belki de böyle bu sorunun çözümü Rusya ve Çin’den gelecek (muhtemel yakın bir tarihte buna Hindistan kaynaklı aşılar da dahil olacak ) şekilde gözümüzün önündedir.Rus ve Çin aşıları başlangıçta Batı ve küresel medya tarafından Moderna, Pfizer-BioNtech veya AstraZeneca aşılarına göre daha düşük nitelikli olarak algılandı ve göz ardı edildi.Bu algının kaynağı Çin ve Rusya’nın otoriter devletler olarak kabul edilmesi ve şeffaflık yoksunluğundan dolayı güven duyulmaması olabilir.

Ancak zaman geçip pandemi ilerledikçe bu ülkelerin ürettiği aşıların da işe yaradığı ortaya çıktı. Dünyanın önde gelen tıp dergilerinden olan The Lancet bu haftaki sayısında Rus Covid-19 aşısı Sputnik 5’in geç dönem ara sonuçlarını yayınladı ve 91.6% etkinlik oranına sahip olduğu yazılmaktaydı. Bu onaylanmış bulgular aşıyı geliştiren Gamaleya Sağlık Araştırmaları merkezi ve Rusya Devlet Doğrudan Yatırım fonu tarafından Aralık 2020 ortasında yayımlanan bulguları doğruluyordu.

Batı dünyası dışındaki ülkeleri incelediğimizde Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Mısır, Ürdün, Irak, Sırbistan, Fas, Macaristan ve Pakistan Çin’den aldıkları Sinopharm aşısını onayladı.Ocak ayı ortasında Birleşik Arap Emirliklerinde 1.8 milyon kişi aşılanmıştı.Bu ülke nüfusunun azlığı fakat ekonomik zenginliği ve tedbirli davranması ile dünyada insanlarını en hızlı ve en çok aşılayan devlet oldu.Bolivya , Endonezya, Türkiye, Brezilya ve Şili, Sinovac’tan başka diğer bir Çin aşısını (Sinopharm) onayladı ve halkına sunmaya başladı. 6 Şubat 2021 itibarı ile ülkemizde de 1.aşısı yapılan insan sayısı 3 milyona ulaştı. Rusya üretimi Sputnik 5 aşısı yakında Avrupa, Orta Doğu, Afrika ve Latin Amerika’da bir çok ülkede kullanıma sunulacaktır.

Bütün bu ülkeler Çin ve Rus üreticiler tarafından açıklanan – çoğu Lancet ve JAMA gibi dünyaca kabul edilmiş hakemli bilimsel dergilerde yayınlanan – güvenlik ve etkililikleri hakkındaki kanıtlara dayanarak ya da bu aşıları inceleyip kendi bağımsız deneylerini yaptıktan sonra bilinçli kararlarını verdiler. Bu ülkelerden bazıları Amerika Birleşik Devletleri veya Avrupa’daki ülkelerle benzer aynı sağlık düzenleme sistemlerine sahip olduklarından bunun aksini ileri sürmek bu hükümetlerin kabiliyetinden veya vatandaşlarına karşı dürüstlüğünden şüphe etmeyi gerektirir. Günümüzün acı gerçeği bir çok ülkenin ,kendi ülkemiz dahil Covid -19 aşısını üretme ve geliştirecek teknolojik alt yapıya sahip olmadığıdır.Bu nedenle bu aşıları elde edip insanlarımızı hastalıktan korumak ve bu üç üretici ülke ile görüşmeler sonucu aşının lisans ve geliştirme haklarını satın alıp kendi aşılarımızı üretme aşamasına bir an önce gelmemiz gerekir.

AŞILARIN GÜVENLİĞİNE KARŞI ÖN YARGILAR NEDEN BİTMİYOR?

Toplam aşı ihtiyacındaki büyük eksiklikler ve aşıların teslimatındaki gecikmeler karşısında, Fransa , İspanya ve Almanya şimdi muhtemelen Çin ve Rus aşıları için sipariş vermelerinden bahsetmeye başladılar.  Görünüşe göre kısmen çaresiz kalma sonucunda bu ülkelerin  batılı olmayan aşılara karşı oluşan “ önyargı ” ları değişiyor.

Fakat tüm bu ülkelerde insanların içinde hala güçlü bir şekilde bu aşılara karşı şüpheler kalmıştır.Son zamanlarda 17 değişik ülkede 19.000 insan üzerinde YouGov anket şirketi tarafından yapılan araştırmada insanlara bu aşılardan hangisine daha olumlu veya olumsuz yaklaştıkları sorulduğunda Pakistan’da Çin aşısına, İran’da Rus aşısına , Kenya ve Güney Afrika Cumhuriyetinde bu iki aşıya da karşı güven oranı çok düşük çıkmıştır..Bunun nedeni Çin ve Rusya’nın kendi ülkelerindeki yurttaşlarına kendi ürettikleri aşılarını abartılı övme propagandaları sonucu diğer ülkelerdeki insanların bu aşılara karşı tedbirli ve çekingen davranmaları sonucu olmuş olabilir.

Fakat esas gerçek Rusya ve Çin’in 2020 yılında ülkelerindeki bazı vatandaşlarını Covid-19 aşısında geç dönem aşamaları (Faz 3 ) tamamlanmadan aşılamaya başlamasıdır. Pfizer-BioNTech ve Moderna aşıları , Faz 3 denemelerinden alınan ara sonuçları takiben Amerika Birleşik Devletleri’nde onaylanmıştır. Hindistan, Bharat Biotech tarafından geliştirilen bir aşı olan Covaxin ile aynı yanlış şeyi yaptı ve tüm ülkede geniş bir öfkeye neden oldu .Çin , Rusya ve Hindistan bu davranışlarını aşı üretimi ve dağıtımını hızlı gerçekleştirmek için gerekli acil önlemler olarak savundu. Bu açıklama bir çoklarımız için  yetersiz  görünebilir ancak pandemi gibi acil şartlar altında bu şekilde davranmanın yasal ve tıbbi zorunluluk olduğunu Batı ülkelerindeki sağlık düzenleyici kurumlar (çok daha fazla şeffaflık ile olsa da) kabul etti ve aynen uyguladılar. Sonuç olarak halen Covid-19 pandemisi olarak mevcut olan koronavirüs toplumlarda sürekli ve uzun süre devam etmeye eğilimli bir viral hastalıktır. Yaygınlığı ve hastalandırma kapasitesi zaman içinde değişmekle birlikte sürekliliği kesindir. İnsanlığın bu hastalığa karşı aşılanması grip aşılarının her sene tekrarlanması gibi uzun süreli olabilir ve dolayısıyla yüksek maddi manevi bedel devletlerin karşısına gelecektir.

AŞILARIN ETKİNLİĞİNİN FARKLI OLMA NEDENLERİ NELERDİR?

Günümüz itibarı ile  Çin ve Rus aşılarının güvenilirliği hakkında elimizde önemli veriler var. ( Hindistan aşısı Covaxin için bir şey söylemek henüz çok erken.) Birleşik Arap Emirlikleri’nde Aralık 2020 ilk günlerinde yapılan aşı çalışmaları sonuçlarında Sinopharm aşısının etkinliğini yüzde 86 olarak bulundu. Diğer bir çalışmada ise , Çin’deki aşının etkinliği yüzde 79 olarak saptandı. Bu etkileyici sayıların gerçekte neyi ölçtüğü ve ne anlama geldiğiyle ilgili kafa karışıklığı bu konuda aşılar hakkında şüpheler yarattı . Bazı aşılar hakkında diğerlerinden daha fazla şüpheler olsa da Sinovac’ın  etkinliği hakkında çelişkili görünen sonuçları ele alalım : Bu aşının Türkiye’deki denemelerinde yüzde 91, Endonezya’daki denemelerde yüzde 65 ve Brezilya’daki denemelerde yüzde 50,4 etkinlik saptanılmıştır. Brezilya, São Paulo’da devlet tarafından işletilen ve bu denemeleri yürüten merkez olan Butantan Sağlık Enstitüsü’ndeki araştırmacılar, mevcut aşının hafif ve orta şiddetli Covid-19 vakalarına  karşı korunmada yüzde 78’lik bir etkinlik oranına sahip olduğuna işaret ettiler ve  bu bulgu derhal uluslararası medyanın manşetlerine taşındı . 2021 Ocak ayının sonlarında Brezilya ,Butantan Enstitüsünde klinik araştırma tıbbi direktörü olan Ricardo Palacios ile yapılan röportajda bize yapılan aşı uygulama denemelerinin bilinçli olarak bir “stres testi” olarak tasarlandığını söyledi. Özellikle bu ilk aşı uygulamaların “Covid-19 hastalarının tedavisi ile uğraşan sağlık çalışanları” arasında yapıldığını ‘belirtti. ( Pfizer-BioNTech ve Moderna aşı denemeleri de, bazı sağlık çalışanlarını ve yüksek risk altındaki diğer kişileri içermekle birlikte normal insanları da dahil etmiştir) Enfeksiyona çok daha fazla maruz kalan bir denek havuzunu incelediğinizde, aşı muhtemelen daha az performans gösteriyor gibi görünecektir. Butantan Enstitüsü’nün araştırmalarında , Covid-19 belirtileri olarak sayılan bulgular diğer aşı denemelerdeki belirtilerden çok daha geniş bir kapsamda tanımlanmıştır.

Bilimsel deneme protokolleri bir çok farklı şekilde düzenlenebilir. Bu nedenle aynı aşı için yapılan farklı protokollerdeki araştırmalarda dahi farklı sonuçlar karşımıza çıkabilir. Bunu göz önünde bulundurduğumuzda, çeşitli farklı aşılar için yapılan denemelerden elde edilen sonuçların arasındaki büyük değişikliklerin olası bir nedeni karşımıza çıkabilir.

Şüphesiz ki, Çin ve Rus aşıları hakkında çok daha fazla bilgi tüm dünya kamuoyuna açıklanmalıdır, ancak aynı şey önde gelen Batı dünyası aşıları için de hala bir dereceye kadar geçerlidir.  Pfizer-BioNTech ve Moderna aşılarının faz 3 denemelerine ilişkin tüm ayrıntılar ve ham veriler , ilgili araştırmacıların bile kullanımına tam ayrıntılı olarak sunulmamıştır.

Gerçek şu ki , tüm dünyada olması gerektiği kadar şeffaf bir şekilde Covid-19 aşısı henüz geliştirilmedi veya piyasaya sürülmedi .  Çin ve Rusya, bazı Batılı şirketlerden çok daha fazla aşıyı piyasaya sürmüş olabilir, ama bu o ülkelerin aşılarının kalitesiz olduğu anlamına gelmez. Çin ve Rus aşılarının güvenilir olduğunu gösteren giderek artan kanıtlar eşliğinde , özellikle dünyadaki tedarik ve dağıtım sorunları dikkate alındığında hızlı bir şekilde bu aşıların kullanımı ciddiyetle ele alınmalıdır.

DÜNYADA HERKESE YETECEK KADAR AŞI VARMI?

People’s Vaccine Alliance isimli organizasyonun bulgularına göre, Batı ülkelerinde üretilen aşıların çoğu 2020 Aralık ayının ilk günleri itibarıyla , Moderna aşılarının 100% ve Pfizer-Biontech aşılarının % 96‘sı olacak şekilde zaten  zengin ülkeler tarafından satın alınmıştır. Bu organizasyon dünya çapında aşılara daha geniş ve daha adil erişim için çağrıda bulunan bir kurumsal yapıdır.

Gavi, bazı Batı ülkelerinin aşılarının saklandığı bir aşı sigortası kurumudur. Bizim bu kurumun tedarik verileri üzerinde bu hafta yaptığımız tahmin itibarıyla, Gavi’ye Covid-19 aşıları için kayıt yaptıran 145 ülke için 2021 yılının ilk çeyreğinde tahminen  sadece 110 milyon ila 122 milyon doz arasında AstraZeneca ve Pfizer-Biontech dan ise sadece 1,2 milyon doz aşı gemilere yüklenebilecektir. 2021 yılı itibarı ile tüm dünya nüfusu. 7.8 milyar insandır ve insan neslinin bu pandemiden mutlak korunabilmesi için toplam nüfusunun 60% kadarının yani DÖRT MİLYAR ALTI YÜZ SEKSEN MİLYON insanın acilen aşılanması gerekmektedir. Bu kadar aşı halen tüm üretici ülke ve şirketlerde mevcut olmadığından ve en iyi hesapla 3 (üç) yıl içinde bu ihtiyacın üretim ve teslimatının sağlanabileceği hesaplandığına göre bir insanlığın bir kısımı bu hastalığı yaşayarak bağışıklanacak bir kısmıda maalesef zarar görecektir. En tuhaf saçmalıkta elinde aşı olma imkanı olup aşıyı reddeden kişilerin yoksul ve çaresiz aşıya ulaşamayan insanların kitlesel olarak can vermesine aldırış etmemeleridir.

AŞI ÜRETİMİNİN ENGELLENMESİ ETİKMİ?

Daha da önemlisi, Batı’nın en büyük ilaç şirketleri, Batılı olmayan üreticilerin kendi aşılarını lisanssız olarak üretmesi fikrine şiddetle karşı çıkmakta,  Hindistan ve Güney Afrika tarafından Dünya Ticaret Örgütüne önerilen Covid-19- aşı ve tedavilerinin fikri mülkiyet haklarının geçici askıya alınması teklifi birçok zengin ülkeler tarafından engellenmektedir.

Öte yandan, Airfinity isimli analiz firması tarafından sağlanan son veri bilgilerine göre, Sinovac (Çin) bu yıl 350 milyon dozdan fazla aşıyı 12 ülkeye ihraç etmek için anlaşma imzaladı. Aynı şekilde Sinopharm (Çin) , 11 ülkeye yaklaşık 194 milyon doz; Sputnik 5 (Rusya), 17 ülkeye yaklaşık 400 milyon doz aşıyı ihraç etmek üzere sözleşme yaptı. Tüm bu üç üretici firmanın 2021 yılında 1 milyar doz kadar üretim kapasitesine sahip olacağı ortaya çıkmıştır.Bu üç firma  birçok ülkedeki yerel üreticilere aşıların lisansları temin edeceğini de vaad ediyor. Böyle bir imkan dünyanın değişik bölgelerinde yerel üretim mekanizmalarını aşı üretimi için harekete geçirip insan neslinin kurtuluşuna ve aydınlanmasına fırsat verecektir.

AŞI ÜRETİMİNDE DENETİMİN ÖNEMİ

Peki bu aşılar, dünya üzerinde ihtiyaç duyan daha çok insan için nasıl daha kolay ulaşılabilir ve denetlenebilir hale getirilebilir? Bunun tek bir yolu, aşıları teknik uzmanlığa sahip uluslararası bir kuruluş tarafından resmi bir değerlendirmeye tabi tutmaktır. Şu anda esas sorun, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) aşı onaylama kurallarının, zengin, esasen Batılı devletler lehine çarpıtılmış olmasıdır.

DSÖ’de  , kalite kontrol için güvendiği “ katı düzenleyici kurumların ” bir listesini mevcuttur – bu liste Avustralya, Kanada, Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri – hariç tüm Avrupa ülkelerini içermektedir.. Dünyanın geri kalanı için, DSÖ ön yeterlilik adı verilen böyle bir hizmet yürütmektedir.Bu  uygulama teorik olarak, örneğin Çin veya Rusya’dan gelen aşıların Batı’dan gelen aşılarla eşit bir zemine oturtulmasının bir yoludur. Pratikte ise oldukça zahmetli ve zaman alıcı bir süreçtir.Bir aşı, DSÖ’nün güvenilenler listesindeki bir ülkede geliştirilip onaylandığında, kuruluş hızlı bir şekilde imzalamak için genellikle bu değerlendirmeye güvenir. Ancak başka herhangi bir yerde bir aşı üreticisi ön yeterlilik için başvurduğunda, DSÖ, üretim tesislerinin fiziksel denetimi de dahil olmak üzere sıfırdan tam bir değerlendirme yapar.

DSÖ , Pfizer-BioNTech aşısını , üreticilerin değerlendirme başvurusunda bulunmalarından iki aydan kısa bir süre sonra 2020 sonunda onayladı . Şubat 2020 tarihinde Moderna ve AstraZeneca aşıları için de bir karar verilmesi bekleniyor . Çin ve Rus aşıları ise, bunların gözden geçirme süreçleri daha önce başlatılmış olsa da, hala sırada bekliyor. Pfizer-BioNTech aşısının gözden geçirilmesi sırasında WHO (Dünya Sağlık Örgütü) Avrupa İlaç Ajansı (EMA) ile yakın bir şekilde çalıştı ve EMA’nın değerlendiriminden  yaklaşık 10 gün sonra bu kararı onayladı . DSÖ’nün standartlarını korurken, yerel aşı üreticilerinin inceleme sürecinden geçmesine yardımcı olmak için diğer ülkelerdeki sağlık düzenleyicileriyle de işbirliği yapamamasının hiçbir sebebi yoktur. DSÖ Aşı üreten tüm ülkelere hak ettikleri ilgiyi ve yardımı acilen göstermelidir.

SONUÇ

Bazı doktorlar ve aktivistler , Batı’da üretilen aşıların dünya çapında dağıtımını artırmak için çeşitli önerilerde bulundu. Bu çağrılar oldukça iyi niyetli ama onlar da Batı ülkelerinden gelen aşıların sahip olmaya ve beklemeye değer tek şey olduğunu varsayıyorlar. Halbuki Covid-19 hastalığı insanlığın aşılanma çalışmalarından çok daha hızlı yayılıyor ve kayıplar her geçen gün artmaktadır. Yakın bir süreç içinde de maalesef sonucu değiştirecek bir radikal çözüm oluşturulamamaktadır.

Halbuki elimizin altında çok daha basit bir çözüm var: Diğer ülkelerin aşılarına güvenmeye başlama zamanı. Bu toplumların ve insanlığın birbirine güvenme, şeffaflaşma ve dayanışması ile ortak bir kurtuluşa ulaşması için yeni bir çağın başlangıcı olabilir.

YAŞLANMA VE DEMANS (BUNAMA) NEDENİ İLE ÖLÜM SAYILARINDAKİ BELİRGİN ARTIŞ KORONA- 19 PANDEMİ SÜRECİNDE DİKKATLERİ ÇEKMEKTEDİR.

Modern zamanda her geçen gün küçülerek neredeyse dijital bir köye dönüşmekte olan dünyamızda var olan her olgu giderek birbiri ile doğrudan bağlantılı hale gelmiştir. Bu günlük yaşamımızın en temel gerçeğidir. Edward N.Lorenz geliştirdiği Kelebek etkisi teorisinde bunu şöyle izah ediyor: “Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, Amerika Birleşik Devletleri’nde bir fırtına kopmasına neden olabilir.” Başka bir deyişle, her şey yerkürede birbirine etki eder ve bu hayatımızı var eden bir döngüdür. Bu yasa evrenin işleyiş prensibinin en temel çekirdek noktalarından biridir. Çünkü aksi takdirde tek bir bireyin gelişimi, tek bir gurubun gelişimi veya tek bir ulusun gelişimi söz konusu olurdu. Zamanımızda böyle bir şey mümkün değildir zira bilim ve teknolojinin hızla gelişip yayılması eş zamanlı olarak iletişim-ulaşım şartlarının çok ilerlemesine , insan neslinin giderek heterojenleşmesiyle birlikte bilginin homojenleşmesine de neden olmuştur.Sonuç olarak artık küçük bir digital köyümüz olan 4,5 milyar yaşındaki dünyamız aynı hız ile gelişmeye devam ederken ortak medenileşme ve mutlulukları yaşayıp fakat ne yazık ki aynı ortak acıları da deneyimlemek zorunda kalacaktır. COVİD-19 pandemisi salgın bir hastalık olarak kısa zaman içinde tüm dünya üzerinde etkilerini ortaya çıkartarak aslında tüm insanlığın aynı anda tek bir Nuhun gemisi içinde yolculuk etmekte olduğunu acı bir şekilde hatırlatmıştır. Yaklaşık toplam 68 milyon nüfusu olan Birleşik Krallık (İngiltere ) sahip olduğu ileri gelişmişlik kriterleri ve şeffaf açık bir toplum olma özelliğine karşın 2020 yılı CORONA -19 pandemisinde başlangıçta diğer bir çok kuzey Amerika ve Avrupa Birliği ülkelerinin aksine sağlıkta sürü bağışıklığı politikasını uygulamış fakat yönetici siyasetçilerinin enfekte olması sonucunda kısa zamanda toplumsal ve bireysel korunma-kısıtlama programlarına geri dönmüştür. Bu başlangıç hatasından dolayı İngilizler devam eden COVİD-19 süreci boyunca vaka sayılarını ve tedavi-ölüm miktarlarını şeffaf olarak bölge bölge tüm toplum kesimleri düzeyinde samimiyetle ve ayrıntılı -düzenli yayınlamış böylece diğer tüm dünya ülkelerine örnek olmuşlardır. Kendi eksik ve hatalarını şeffaf bir şekilde ortaya koyup düzeltme çabaları örnek olma özelliğindedir. Bu yazıyı “Care Home Professional” isimli Birleşik Krallık (İngiltere ) kaynaklı evde hasta bakım hizmetleri sağlayan sağlık emekçileri organizasyonunun 30 Haziran 2020 sayılı digital dergilerindeki aynı isimli makaleden yararlanarak hazırladım.Dileyenler makaleyi orijinal dijital baskıdan okuyabilirler.

Birleşik Krallık (İngiltere ) Ulusal İstatistik Enstitüsü tarafından yapılan güncel yeni bir açıklamada , günümüz COVİD- 19 pandemisi sürecinde ülke genelinde demans (bunama ), felç ve yaşlılık nedeni ile ilgili ölüm sayılarında anlamlı büyük bir artış kaydedilmiştir. Bu durum COVID-19 pandemi sürecinde yaşlı insanların kendileri, aileleri ve bakıcıları arasında yaygın psikolojik endişelere yol açmıştır.

Mevcut veriler , 13 Mart 2020 ile 1 Mayıs 2020 tarihleri arasında İngiltere’de demans (bunama ) ve Alzheimer hastalığı nedeniyle 5.404 kişinin öldüğünü, bu rakamın beş yıl boyunca aynı dönemdeki ortalamaya göre% 52.2 artış gösterdiğini ortaya koymaktadır. Birleşik Krallık (İngiltere) Ulusal İstatistik enstitüsü tarafından açıklanan bu bulgular, demansın yaşlılarda COVID-19 ölümlerine eşlik eden önemli bir temel yan koşul olduğunu işaret etmektedir. Bu süreçte, yaşlılık ve kötü bakım bulgu-belirtilerinin ( yatak yaraları, dehidratasyon, beslenme bozuklukları, beslenme bozuklularına iştirak eden aspirasyon pnömonileri…) birlikte var olduğu tespit edilen ölümlerin sayısının % 77,8 oranında artış göstermesi Birleşik Krallık’ta (İngiltere) bu dönem ileri yaş popülasyondaki ölüm sayısını 1.567’ye yükselmiştir. Birleşik Devletler ( İngiltere ) Demans Klinikleri yöneticisi Paul Edwards, mevcut istatistikleri üzücü olarak nitelendirdi ve demans (bunama) tanısı konulan hastalar , aileleri ve bakıcıları için mevcut şartların acil olarak düzenlenmesi gerektiğini belirtti. COVİD-19 pandemisinden önce de demans (bunama )hastaları arasında yüksek ölüm oranları mevcuttu. Günümüzde ise demans (bunama ) hastalarının ve bakıcılarının kendi yakın aile üyeleri , arkadaşları ile görüşememelerinin getirdiği yalnızlık psikolojisinin yarattığı olumsuz sonuçlarla birlikte , ufak bir bulaş ortamında bile çok daha fazla enfeksiyon kapma ihtimali olan bu yaşlı bakım hastalarına olağan takip amaçlı COVİD-19 testlerinin yapılmaması ciddi problem yaratmaktadır. Bu hastalara destek sağlayacak sağlık ve sosyal bakım personeli sayısının eksikliğiyle karşı karşıya kalınmasının ise gerçekten kalp kırıcı bir durum olduğunu görüyoruz.Bu süreçte maalesef sağlık sistemimizin sosyal bakım ve destekten ne kadar uzak olduğu , demansı (bunaması) olan insanlarımızın toplumda nasıl gizli ( örtük ) kaldığı , demans (bunama) ve COVİD-19 gibi bulaşıcı hastalıkların birlikte olduğunda hastaların aileleri ve mevcut işgücü üzerinde nasıl ağır duygusal yüklenmeler oluşturduğu gibi toplumun daha önce sık görmediği bir çok acı gerçekleri yaşadık.

Fiona Carragher, Birleşik Krallık (İngiltere ) Alzheimer Hasta Topluluğu politikalar ve iletişim gurubu yöneticisi olup bu konuda şunları ifade etti:  “Biz demans (bunama) hastalarının COVİD-19 virus pandemisinden en kötü etkilenecek alt gurup olduğunu tahmin ediyor ve 25% kadar hastamızın hayatını kaybedebileceğini hesaplıyorduk “. Fakat pandemi esnasında hastalarımızın toplam sayısının 52% ‘sini geçen ölüm oranı ile karşılaşmamız bizim için şok edici oldu.Bu oran her hangi bir sağlık koşulundaki ölüm sayısında zamansal en büyük sıçrayıştır. “Biz bu sonuçtan hastaların yalnızlaştırılması, az sayıda ziyaretçiden de olsa insanlara enfeksiyon bulaşması, hastaların giderek şiddetlenen depresyona maruz kalıp bunun neticesinde kişinin kendi öz bakım ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasının bozulmasının sorumlu olduğunu düşünmekle birlikte ölüm sayısındaki esas artış nedeninin, mevcut nörolojik hastalık yanına ilave olmuş COVİD-19 infeksiyonu sonucunda ölmüş olabilecek hasta sayısının doğru olarak bildirilmemiş olduğundan kaynaklandığını düşünüyoruz.”

Birleşik Krallık (İngiltere )Ulusal İstatistik Ofisi bu ölüm sayılarındaki artışın teşhis konulmamış veya kayıt edilmemiş COVİD-19 hastalarından kaynaklanabileceğini kabul etti. Bunun nedeni olarak hastanelerin çalışma kapasitelerinin düşmesi ( Enfekte olan sağlık personellerinin tecrit edilmesi zorunluluğu ,aralıklı çalışma saatleri zorunluluğu..) daha fazla ölüm vakasına karşın daha uzun ve ayrıntılı ölüm işlemlerinin ortaya çıkması, karantina nedeni ile sağlık ve idari personeldeki stres katsayısının giderek artması göze çarpmaktadır.Fakat ciddi sağlık problemleri olan hastalarda bile COVİD-19 pandemisi esnasında sağlık kurumlarından olabilecek bulaş korkusu nedeniyle “sağlık hizmetine müracaattaki gönülsüzlük” veya “sağlık hizmeti alımındaki gecikmeler” sonucunda ölüm miktarlarında artmış olduğu da bilinmektedir.

Aynı zaman aralığında Birleşik Krallık (İngiltere ) sınırlarındaki hasta bakım evlerinde yatan hastalarda , felç (inme ) ile alakalı ölüm oranları 38.55% ‘in üstüne çıkarak son 5 yıllık ortalama ölüm sayısından çok daha yüksek bir orana gelmiştir. Birleşik Krallık (İngiltere) Felç (inme) kurumu idarecisi Juliet Bouverie bu durumu şöyle ifade etmektedir : “Biz her gün felçli hastalarımızdan COVİD-19 pandemisinin hayatlarını ne kadar olumsuz etkilediğini dinlerken gelen istatistiksel ölüm verileri virüsün etkisinin zannedilenden daha fazla olup, COVİD-19 hastalığındaki gerçek ölüm sayısının görünürdeki ölüm sayısının çok daha üstünde olduğunu açıkça ortaya koydu“. Birçok hastamızdan şu anda olağan sağlık hizmetlerine erişim ile ilgili endişelerinin mevcut olduğunu duyuyoruz. İster Ulusal Sağlık Sistemini meşgul etmemek , isterse de COVİD-19 virüsü ile temas edilebileceği korkusuyla olsun – çoğu hasta çeşitli nedenler ile acil yardım aramayı geciktirdiğini bildiriyor. .Bizim mesajımız tüm hastalarımıza gayet açıktır: Sağlık görevlilerimiz sizin için her an daima buradadır ve Ulusal Sağlık Sistemi uzmanları bu süreç boyunca hastalarımızın can güvenliğini arttırmak için sıkıca önlemler alıp çalışmalarına devam ediyorlar.Biz sadece evinde, bakım evinde veya hastanede felç (inme) geçiren hastaların COVİD-19 tarafından nasıl etkilendiğine dair acil bir tespit yapmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki aylarda ilave olacak daha fazla veri ile COVİD-19’un insan hayatını nasıl etkilediğine dair daha ayrıntılı bilgilerimiz olacaktır ama daha şimdiden felçli (inmeli) hastalarda eşlik eden COVİD-19’un ne kadar açık bir şekilde yüksek can kayıplarına neden olduğu belirginleşmiştir. COVİD-19 Pandemi sürecinde Nisan 2020 boyunca tüm Birleşik Krallık’ta (İngiltere) felç (inme) geçiren hastaların anlamlı bir miktarının , ulusal acil sağlık hattı olan 999’u aramadığı kayıtlar ile ortaya çıkmıştır. Yaklaşık her 5 dakikada bir kişi Birleşik Krallık (İngiltere) sınırlarında felç sonucu şiddetli iş göremezliğe , hatta inmeyi ( felç) takiben ölüme maruz kalmaktadır . Ulusal Felç dernekleri her koşulda acil yardım merkezlerine müracaatta tereddüt etmemenizi önermektedirler !

YENİ GERÇEĞİMİZ KORONA VİRÜS İLE YÜZLEŞMEK!

KORONA VİRÜSÜN HAYATINIZDA YOL AÇTIĞI RUHSAL ZORLAYICI SARSINTILARI NASIL ATLATABİLİRSİNİZ?

ÖZET:

Ülkemizde nerede ise 3 aya yaklaşan korona virüs salgın sürecinde bazı hastalarım ; virüsün kolay bulaşıcılığı, sokaktaki insanların sosyal koruyucu mesafeye uyup uymadığı- tıbbi kurumların -oradaki insanların hijyen kurallarına uygunluğu ve oradaki hastalardan virüs bulaşması şüpheleri nedeni ile doktorlarına ve hastaneye müracaat etmekten korktular.Bu gayet insani endişe sonuç olarak tedavilerinin eksik kalmasına ve hastalıktan zarar görmelerine neden oldu.Zaman içinde bu hastalığın sürekli yapılan tespit ve takip ölçümler ile giderek azalmasına karşın insanların şüphelerinin hala azalmaması biz hekimlerin insanlara ve topluma, fiziksel bir salgın hastalığın psikolojik ve sosyolojik sonuçları hakkında daha ayrıntılı bilgiler vermesi gerektirdiğini düşündürmektedir. Bu amaçla bu makaleyi yazıyorum. Buradaki kaynaklarım 20 Mayıs2020 tarihli JenniferTaitz‘in The New york Times ve June GruberJonathan Rottenberg ‘in 30 Mayıs 2020 tarihindeki National İnterest dergisindeki yazılarından alıntılanmış olup ifadeler büyük ölçüde kendi görüş-tecrübelerimden kaynaklanmaktadır. Yazının amacı fiziksel olarak hastalıklarından zarar gören insanların evde kalma sürecinin giderek uzaması sonucunda ilave olarak psikolojilerinin daha fazla zarar görmemesi ve bir an önce fiziksel ve psikolojik sağlıklarına kavuşmaları için katkıda ve tavsiyede bulunmaktır. Bu salgın süreci şimdilik sayısal olarak azalmasına karşın hastalığın belirsizlik sürecinin devam etmesi tedbirli olmamızın devamını ve insan yaşamında “ehemmi mühime tercih edilmesi” gerçeğini unutmamamız gerektiğini anlatır. Not: (Mühim önemlidir fakat ehem en önemlisidir! )

Covid- 19 virüsünün tetiklediği ruhsal bozukluklar maalesef ,mevcut insani ve tıbbi krizi giderek arttırarak sonuç olarak ekonomik düzelme için ihtiyaç olacak saplıklı insani gücünün kaybına yol açacaktır. Amerika Birleşik Devletlerinde 2018 ‘de yapılan ruhsal bozukluk araştırma anketleri Nisan 2020 tarihinde yapılanlar ile kıyaslandığında günümüzdeki ruhsal bozukluklar ciddi olarak yaklaşık 8 misli artmıştır. (Clint Witchalls tarafından 2032 yetişkin denek üzerinde aynı ülkede 27 Nisan 2020 tarihinde yapılan çalışma ). Bu çalışmada 65 yaş üzeri insanlar, kriz nedeni ile işini ve gelirini kaybeden insanlar , yoğun eğitim programı ve sınavlar ile yüklenmiş lise-üniversite öğrencileri , evlerinde çocuklarına bakmak ve aynı zamanlı internet üzerinden uzaktan mesleklerini sürdürmek zorunda olan yetişkinler ve de hastalarla bire bir karşı karşıya olan ilk basamak sağlık çalışanları bu açıdan en fazla risk altındadırlar. Korona virüsün insan vücudu üzerindeki öldürücü ve yaralayıcı etkilerini artık yakından biliyoruz. Fakat zihinsel sağlığımız üzerinde de çok ciddi yaralayıcı etkilerinin olabileceği, ticari amaç gütmeyen bir kurum olan Well Being Trust’ın Robert Graham tarafından yine ABD’de yapılan yeni tarihli bir çalışmasında gösterildi.Ülkemizde bu konudaki çalışmalar hakkında resmi açıklama tesbit edemediğimden 330 milyon nüfuslu Amerika Birleşik Devletleri kesitsel verilerini kendi kişisel gözlemlerim ile karşılaştırıp gerçekçi olarak ele alıyorum.

Böyle sarsıntılı zamanlarda umutsuzluk ve yalnızlık duygusu hissetmek normaldir. Ancak bunu atlatmanın kanıtlanmış ve tedbir alınması gereken yolları vardır.Hekim olarak çevremizde gözlemlediğimiz bu duruma ilgisiz kalmamak ve çözümün parçası olmaya katkıda bulunmak insan olarak doğamızda bulunan olumlu duygularımızın sonucudur.

Bu durum ne zaman bitecek ve bittiğinde iyi olacakmıyım?

Bu sorular biz tıp doktorlarına günlük hayatımızda hastalarımızın ve çevremizdeki insanların bize sık sık sorduğu sorulardandır. Ben şimdilik endişeli hissetmelerinin normal olduğunu yeterince vurgulamıyorum. Genellikle etrafımızdaki insanların ve bazen meslektaşlarımızın can kayıplarının yanı sıra, hastalarımın ve kendimin de hayatını tehdit eden bir hastalık ile her an karşı karşıya olduğumuz riski, hepimizin kendisini uçurumun kenarında hissetmesini sağlayabilecek vahşi bir duygudur.

Stresi nasıl ele aldığınız, sonuçları ile nasıl başa çıkacağınız konusunda sizin için bir fark yaratır. Bu korkunç hastalanma ve ölüm tehditi olayının (korona virüs salgını ) ruhunuzda oluşturduğu rahatsız edici geri dönüşler ve şiddetli endişe gibi bulgulara ancak ruhsal zorlanma sonrası sarsıntı bozukluğunuzu zamanında tanıyarak olumlu cevap kalıpları ve davranış alışkanlıkları oluşturabilirsiniz .Bir hekim olarak çok eskiden beri duygusal çöküş içinde olan bazı hastalara bilişsel davranışçı tedavinin hatta çok daha ağır bazı rahatsızlıklardaki bazı hastalara diyalektik davranışcı tedavinin düzenlenmesinin yetersiz kaldığına çok kez şahit olmuşuzdur.Şu an sürmekte olan bu tedaviler halka açık yerlerdeki virüse maruz kalma korkuları ve sosyal mesafe kısıtlamaları nedeni ile zayıflamıştır.Sosyal mesafe kısıtlamaları sağlıklı Türk toplumunda çok önemli olan aile ve arkadaş destek – direnç mekanizmalarını geçici olarak zayıflatmıştır. Bu mekanizmalar ki toplumumuzun yüz yıllardır devam etmekte olan her türlü şok ve afetleri zamanında ortadan kaldırabilmesini düzenleyerek sonuç olarak güçlü kalmasını sağlamıştır.

Ne yazık ki insan olarak üzüntü ve korkularımızı tamamen ortadan kaldıramayız. Acımızı ve ıstıraplarımızı şiddetlendirmeden bu duygularla birlikte yaşamamız ancak nitelikli insani beceriler gerektirir.Bu korona virüs pandemisi sırasında ruhsal sağlığınızı iyi tutmak için kanıtlanmış bazı adımlar atmanız gelecek günler için daha umutlu olmanızı kolaylaştıracaktır.

YARATILIŞTAN GELEN GÜCÜNÜZE GÜVENİN

Korona virüs ile boğuşulan bu karanlık günlerde düşünsel olarak rahatlamamızı sağlıyacak yegane gerçek , yaratılıştan gelen insani güçlülüğümüzdür.Boston üniversitesi Tıp fakültesi Psikiatri profösörü ve Amerika Ulusal Travma Sonrası Stres bozukluğu merkezinin müdür yardımcısı olan Dr.Denise Sloan travmaya insanların verdiği en yaygın tepkinin ruhsal esneklik olduğunu belirterek aslında hayatı tehdit edecek boyutlara kadar ulaşabilecek hastalıkların çoğunun bu sayede kendiliğinden iyileşebildiğini ve travma sonrası stres sendromu bulgularının oluşmadığını belirtiyor.

Amerika Birleşik Devletlerinde tamamen ücretsiz veya çok düşük ücretli farkındalık temelli bilişsel tabanlı internet üzerinden kurslar mevcuttur.Mevcut seçenekler arasında mutluluk bilimi üzerine web tabanlı kurslar (Berkeley Üniversitesinin EDX sayfası üzerinden The Science of Happiness sitesi) . Web tabanlı araçlar ( Greater Good Science Center’ın ücretsiz Science of Happiness online course) ve çeşitli podcastler ( The Happiness Lab gibi) mevcuttur. Kendi ülkemizde de bu çeşit interaktif uygulamaların iyi bir yönetmelik ve denetim altında çok yararlı olabileceğine inanıyorum.

Egzersiz yapmak, sağlıklı uyku düzeni ve açık havada vakit geçirmek anın ihtiyaçlarını mükemmel şekilde destekler. Bu yöntemleri maliyetsiz, kötü duygulara kapılmamızı engelleyen ve stres giderici özellikleri ile duygusal kapı mekanizması diye adlandırabileceğimiz beynimizin mevcut uğraşıları esnasında ikincil düşünceleri gözardı etmesi olarak tanımlayabiliriz

Bütün bu basit farkındalık temelli davranışsal bilişsel yöntemlerin uygulanamayacağı çok ağır travma sonrası stres bulguları olan hastalarda bile yoğun umutsuzluk duyguları, kişinin kendisini iyi hissetmesini sağlayacak başarılı stratejiler belirlenmesi ile ortadan kaldırılabilir.

İYİ OLACAĞINIZI AMAÇLAYARAK BAŞLAYIN

Pennsylvania Üniversitesi’nde psikiyatri profesörü ve dünyanın önde gelen anksiyete ve travma uzmanlarından biri olan Dr. Edna Foa , şayet bu salgına takıntı yaptıysanız, dikkatinizi dağıtmanın yollarını bulmanız gerekir, ”diyor. “Gerginlik sonrası değil, ruhsal sarsıntının tam ortasındayız” şeklinde süreci belirliyor ve kriz sırasında kendimizi yatıştırmak için mola vermemiz gerektiğini vurguluyor. Yapılan bir ruhsal anket çalışması, bir otomobil kazasından sonra acil serviste Tetris oynamanın travmatik anıların gelişimini azalttığını ortaya koydu. Kötü bir olayı- haberi gözden uzak tutmak kişiliğin savunma mekanizmalarından biri olarak normal olsa da, bu boşluğu doldurmak için ilerleyen zamanda mevcut üzüntünüzü dengelemek amacı ile günlük hayatınızın akışına yeni olumlu etkinlikler eklemelisiniz.

Ruh sağlığınızı demokratikleştirmeye başlamak benliğinizi savunucu bu ilk adımdan sonra yalnızlıktan ve karanlıktan çıkmak için atacağınız ikinci adım olmalıdır. O halde sadece kendimize değil tüm sosyal çevremize, aile ve arkadaşlarımızdan başlayarak herkese fayda sağlamaya çalışan ruhsal girişimler ile işe başlamalıyız.Biraz iyimser hissediyorsanız bile eski normal zamanlarda yaptığınız bir aktivitenizi yapmak için, aşırı miktarda keyif verici maddeler kullanmadan ve uyku ritminizi bozmadan yani dengeli ruh halinizi koruyarak kendinize müsaade etmelisiniz. Bu kendinize verdiğiniz küçük ödülü asla bir angarya gibi hissedilmemelisiniz ve hep birlikte mutlu olduğunuz insanlar ( böyle bir dönemde ilk planda ev halkı ilk plandadır) ile bir zamanlar veya hali hazırda hoşlandığınız bazı şeylere kendinizi kaptırarak ( güzel bir sofra hazırlamak, şarkılar söylemek-dans etmek ..) ve bu anınızın değerini bilerek (fotoğraf veya video kaydı ile bu süreci tespitleyin ) bu yalnızlık krizinde ortak güveninizi ve dayanıklılığınızı arttırın..


Tabii ki, bu tavsiye, etrafınızda sevdiğiniz biri korona pandemisi dolayısı ile hastalanmış-kaybedilmişse veya işiniz ile ilgili mali bir kriz içine düştüyseniz üzüntü verici hatta küçümseyici bir anlama gelebilir. Ama “Binlerce Teşekkürler ” kitabının yazarı A.J. Jacobs ‘un belirttiği gibi , hala sağlıklı olduğunuzu fark ederek mevcudiyetinizi takdir etmeli ve bunun için teşekkür ederek (şükrederek) olumsuz yanlarınızı yavaşlatmayı geçerli kılabilirsiniz. Bu, çiftçiden marketin teslimatçısına kadar masanızdaki akşam yemeğine katkı vermiş olan tüm insanlardan hastanelerde sizler için gecelerini tüketen sağlık mensuplarına kadar tüm fedakar , evleri dışında çalışmakta olanları hatırlamak için biraz zaman ayırmak anlamına gelebilir. Minnettarlığınız yardımınıza koşacak başka insanların varlığını size hatırlatarak sadece endişelerinizden kurtulmanızla kalmaz, aynı zamanda başkalarına da yardımcı olur. (Lütfen bu insanlara cömertçe bahşiş vermeyi unutmayın ve eğer mümkünse bu hastalıkla mücadele eden kurumlara bağış yapın.)

Batılı toplumlarda bu aşamanın bir ileri evresi sosyal dayanışma ve benzerlik gurupları içinde eğitim ve yönlendirmeleri sağlanmış gurup ruhsal tedavilerinin telefon veya internetle düzenlenmesidir..Ancak bu sistem tam verimli olarak Batılı toplumlarda bile henüz yaygın olarak kullanılmamış ve sonuçları tam olarak değerlendirilmemiştir.

SOSYAL İLİŞKİLERİNİZİ DEVAM ETTİRİN VE GELİŞTİRİN


Aile ve arkadaş desteğiniz şu anda ve yaşamınız boyunca , hep birlikte veya kendi başınıza başarabileceğiniz duygusunun ana temel taşıdır. Aidiyet duygumuz bizim yaşam piramitimizdeki esas katmanlarından biridir.Ama kimilerimiz kalabalıklar içinde yalnız, kimilerimiz de bir başımıza gerçekten yalnız kalmış olabiliriz.Yalnızlık duygusunu yaşamınızın içinden uzaklaştırmak gerçeği veya kendi gerçeğinizi hayatınıza tekrar yerleştirmek ile mümkün olacaktır..Sevinçlerimizi, sevdiklerimizi, gururlandığımız ve merhamet ettiğimiz olayları bir bir hatırlamaya çalışalım , onlara kendi içimizde ve sosyal çevremizde daha geniş yer açmaya çalışalım.Tabiat boşlukları her zaman dolduracaktır.Bu gerçek korkularınızı geride bırakmak için büyük bir adımdır.Boşlukları biz doldurursak tabiattaki güçlü konumumuz devam edecek korkularımız yalnızlıklarımız azalacaktır.Aslında tüm insanlık ve canlılar olarak her birimiz aynı zaman ve mekan koordinatlarında aynı ortak gündemde yer alan milyarlarca varlıktan oluşan küresel bir topluluğun parçasıyız, buna karşın her anımız kendi içimizde kendimize özel nadir bir olaydır. İnsanın biricik bu niteliği algılayan varlık olması sosyal ilişkilerimizi her koşulda tekrar düzenlemeyi ve devam ettirebilmeyi gerektirir. Mesela bu Korona virüs salgın hastalık döneminde herhangi bir topluluğa katılmış hissi yaşamak için çok basitçe dünya çapında sağlık çalışanlarına tezahürat yapan insanların kliplerini izleyebilirsiniz.. Yaşadığınız bu hastalık korkusu konusunda gerçek bilim insanlarına güvenin çünkü problemlerin yegane çözüm kaynağı bilimdedir. Güven duygunuzu bilim insanları ile paylaşmanız karşılığında bir insan olarak onların da bu hisle daha başarılı olacağını beklemek aslında milyonlarca kişinin tezahüratının gizli anlamıdır. Yüzbinlerce insanın dünya çapında böyle bir virüsten kaybı ve mağduriyeti ile insanlık kimi takdir edeceği ve nerelere yatırım yapacağı konusunda acı bir ders aldı.Karşılıklı güven duygusu ve bağlılığı tekrar oluşturmak hem bilim insanlarını hem de toplumun geri kalanlarını umutlu olmaya ve korkmamaya teşvik ederek ruhsal sarsıntılar sonrası darbelere karşı tüm toplumu koruyacaktır.

Dr. Foa , “İnsanlar birbirleriyle konuşmalı, özellikle de korkunç şeylere tanıklık ediyorlarsa,” diye tavsiye ediyor.Günümüz iletişim dünyasında evinizde yalnız başınaysanız bile internet veya televizyonlar sayesinde aslında dünyanın her köşesindesiniz.Dolayısı ile Korona virüs pandemisinin korkunç sonuçlarından haberdar olmamak mümkün değil. Sadece tanık olduklarımız ve tahmin edebildiklerimizi değiştirebileceğimiz de bir gerçektir, bu hastalık ise bir bilinmeyen olduğundan tehlikeli ve zorlayıcı idi. İnsan olarak Ancak sosyal iletişim kanallarımızı açık tutup geliştirerek ortak bilinç ve savunmamızı güçlü tutabiliriz.Eğer pek çok kişi gibi, hala kendinizi yalnız hissediyorsanız, bir zamanlar sizinle mesajlaşan-telefonlaşan bir arkadaşınızdan, komşularınıza oradan ailenizdeki küçük büyük çeşitli bireylerin oluşturabileceği destek sisteminize kadar duygusal bagajınızı elden geçirmeyi düşünmeniz size bu konuda yardımcı olacaktır. Ayrıca bu sanal farkındalık görüşmelerine ilave olarak kendi kendinize internet üzerinden yoga, fitness ,nefes teknikleri dersleri gibi bir grup sağlık etkinliğine katılmak da içsel bağlantı ve ruh halinizi geliştirebilir.

Bütün bunlara karşın başa çıkmakta zorlanacağınız bir bunalım içinde kalmış olabilirsiniz.Bu durumunuz profesyonel yardıma ihtiyaç gerektirir. Danışma ve yardım alacağınız psikolog ve psikiatrist birçok uzmanlar vardır. Tedaviniz çok uzun süre geçmeden anlamlı farklar yaratabilir. Pandemi koşullarında hasta ile psikoloğunun veya psikiatristinin uzaktan erişim sağladığı kanıta dayalı tedavi bakım şartlarının düzenlenmesi daha fazla olumlu sonuç sağlayacaktır.

İFADELERİNİZE DİKKAT EDİN


Düşünceleriniz duygularınızı ,duygularınız ifadelerinizi güçlü bir şekilde etkiler.Bu nedenle ruhsal sarsıntı durumlarında düşüncelerinizden travma sonrası stres bozukluğu ihtimalinizi belirleyebilmek mümkündür. İşinizden çıkarılma durumunda iseniz tasarruf hesabınızda fazla şey olmadığı için kendinizi eleştirmeye ya da hastanelerdeki tıp uzmanlarına karşı, herkese en uygun şekilde bakamayacaklarını düşünüp onları suçlamak gibi ön yargılayıcı düşüncelerinize dikkat edin. Suçlayıcı düşünceler duygularınıza eziyet eder ve yıpratır, bu insanın kendine yaptığı bir işkencedir. Sorununuza alevlendirerek dahil olarak sadece var olan sorunu büyütebilirsiniz.Halbuki amacınız çözüme dahil olmak ve sorunun çözümünü bulmak olmalıdır.

Ayrıca, “Ben doğru karar alamıyorum” gibi stresinizi güçlendiren düşüncelerinizi gözlemleyin ve bu olayları yazılı olarak zaman çizelgesine göre sıralayıp tekrar yüzleşerek cesaretinizi arttırıcı bir zihin evresine geçin.Yüzleşmediğiniz her süreç bilinç düzeyinizde bulduğu en ufak bir aralıktan bile geçerek karşınıza bir şekilde çıkacak ve günlük hayatınızda istemediğiniz aksaklıklara ve büyük sonuçlara yol açacaktır.

Olumsuz düşüncelerden uzaklaşmanın başlıca yolu kendinize “Bu bana yardımcı olur mu?” diye sormaktır. Kendine sevmek ve şefkat göstermek acıyla başa çıkmanın en anlamlı yoludur ve ” bu ” sözcüğünü kendi hayatınızın esas öznesi haline koyup yola çıkmalısınız.Süreçte başkalarını suçlayıp yargılamaktan vazgeçip önceliğinizi kendi benliğinizi sevmeye ve hoşgörülü olmaya verin. Kendinizi bazen evrenin merkezine koymak elbette sizin de hakkınızdır. Çalışmalar, bunu yapmanızın yalnızlığınızı önemli ölçüde azaltabileceğini göstermektedir.Yalnızlığınızı ve korkularınızı gidermeye ancak kendinizi sevmek ve değer vermek ile başlayabilirsiniz.

AŞIRI KARAMSAR DÜŞÜNCELERE KAPILMAYI TERKEDİN


Rahatsız edici bir hastalık deneyiminin ayrıntılarını tekrar tekrar gözden geçirmek zorunda mısınız? Aşırı olumsuz beklentilere kapılmak, tekrar tekrar “neden?” , “niçin?” diye sorup düşünmek insanı yoran ve tüketen zihinsel bir alışkanlıktır. Ve “ne olacak?” endişesi sorunu çözmenize ilham vermeden kendinizi sıkışmış hissetmenizi sağlayacaktır. Ölüm ve hastalık kötü sonuçlarından sizi uzaklaştırmak hekiminizin işi olmalıdır.

Bu şekilde zihinsel döngülerle mücadele ediyorsanız, artık bir çıkış planı yapmak için tam zamanıdır.

Kaliforniya’daki 1989’daki büyük Loma Prieta depreminden birkaç hafta önce yapılan bir psikolojik alan çalışması, muhtemel bir deprem felaketinden sonra tahmin edilen depresyon ve stres semptomlarının, deprem felaketinin olası sonuçlarının yarattığı kişisel ve maddi etkilerinden çok daha fazla şiddetli olduğunu ortaya koydu. Aşırı tasalanıp olumsuz kaygılara kapılmak sadece depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu için bir risk faktörünü oluşturmakla kalmayıp, aynı zamanda tedaviden yararlanma şansınızın azalmasına da neden olur..

Salgın hakkında aklınızda tekrar tekrar sizi rahatsız eden kaygı dolu düşünceleri gidermek için iyi bir seçenek de endişelerinizi yazılı olarak kağıda dökmektir. Endişelerinizi tüm etkileyiciliği ile dışa vurmak tasa ve kaygılarınızı açıkça tanımlayabilmek sonucunda kendinizi dürüstçe dışa yansıtmanın bir yoludur.Bu yöntem size veya tedavinizi düzenliyicilerinize büyük kolaylık sağlıyacaktır.Kendinizi şeffafça tanımlayabilmek ve sıralayabilmek başarmanızın yarısı olacaktır.

Başka bir kaygı giderme tekniği, özellikle yalın düşünceleriniz işe yaramadığında, yoga veya meditasyon gibi fiziksel rahatlatıcı egzersizler ile eşzamanlı beynimizin ikincil bir bölümünü harekete geçiren en sevdiğiniz müzik parçalarını dinlemek gibi zihinsel stres emici faaliyetlerde bulunmaktır. Bir bulmaca çözmek ; veya pencereden dışarı bakıp takiben gözlerinizi kapatarak çevrenizdeki farklı üç manzara, üç ses veya üç rengi tanımlayıp farkındalık oluşturarak kendinizi rahatlatabilirsiniz. Tekrarlayan kaygı ve endişe silsilesi başladığında onu yakalayın! ve farkındalığınızın minnettarlığı ile bu duygularınızın yerini değiştirin.

Böyle düşünmenin başka bir yoluda: Bir yakınınız kendisine zarar verecek bir şekilde davranıyorsa onu başka bir yola yönlendirirdiniz, değil mi?Kendi olumsuz düşüncelerimiz için de yerlerini değiştirip uzaklaştırıcı yollar bulmak korku ve kaygılardan kurtulmanın bir yöntemi olabilir.

KORKU VE KAYGILARINIZLA YÜZLEŞMEKTEN KORKMAYIN: CESUR OLUN


Olumsuz duygulardan kaçınmak içgüdüseldir, ancak aynı zamanda onları bastırmak veya uzaklaştırmak da istemezsiniz. Hayattaki tehlikeler ve onların sonuçlarından sakınmamız sadece bu sayede olabilmektedir.Bu nedenle olumsuz duygularınızı da fark edin, nasıl hissettirdiğini ve ona nasıl nezaketle nasıl karşılık verebilip sürdürebileceğinizi belirleyin.

Egzersiz, sağlıklı uyku düzeni ve açık havada vakit geçirmek anın ihtiyaçlarını mükemmel şekilde destekler. Bu yöntemler maliyetsiz, kötü duygulara kapılmamızı engelleyen ve stres giderici özellikleri ile duygusal kapı mekanizması diye adlandırabileceğimiz ,beynimizin mevcut uğraşıları esnasında ikincil kötümser düşünceleri gözardı etmesidir.Böyle bir sakin hayat düzeneği daha mantıklı ve soğukkanlı içsel bir değerlendirme yapmamıza yardımcı olur.

Değişik farkındalıklar uygulamak ve deneyimlerinizi kendi bakış açınızdan yorumlamak düşüncelerinizle sağlıklı bir ilişki kurmanıza yardımcı olur. Bunun yolu her şeyden önce karşınızdaki insanların yeni fikirlerini dinleyerek ve deneyimlerini süzgeçten geçirip damıtarak bilgi dağarcığınıza depolamaktır.Bu sizin bazen çok pahalıya satın alabileceğiniz tecrübeleri oldukça ucuz bir fiyata edinmenizi sağlayacaktır. Karşınızdakine saygılı ve sabırlı olup dinleyebilmek bunu çok kolaylıkla sağlayabilir. Bilgi güçtür ama yanlış bilgi sadece korkunç hatalı düşüncelere kapılmaya neden olur.Bu nedenle her bilgiyi ve kaynağını ikinci bir sağlıklı kaynaktan akıl süzgeçiniz ile birlikte sakince geçirin.İstenmeyen deneyimlerinizin ve kötü düşüncelerinizin bir şekilde gitmelerine izin vermeden önce, spam filtresinin önemsiz ve zararlı iletileri sildiği gibi değil, tersine yanlış yargılarınızı düzenleyip mevcut gerçeklere uyarlayarak silmeye çalışın.Bu kararlı ve cesur davranışınız yeni ve olumlu duygular, düşünceler ile dolmanıza sebep olacaktır.

Sonuçta, yaşadığımız süreçte duygusal bağışıklık sisteminizi kuvvetli tutarken, baş edilmesi zor duygularınızı tanıyıp dengede tutarak çoğaltmadan kabul etmek dengeli ruh sağlığınızın anahtarı olacaktır. Daha sonra, bu süreç sona erdiğinde, kendinizi Dr. Foa’nın “süper kaçınma” olarak tanımladığı konum haline getirmişseniz – artık zararlı düşünce ve durumlardan korkmayan birisinizdir – ama korkularınızla yüzleşmenin burada en önemli yardımcınız olduğunu asla unutmayın.Sizin için en önemli olan şeyleri önem sırasına sıralayarak kontrol duygunuzu da artırabilirsiniz. Değer verdiğiniz varlıklara dayandırdığınız güçlü bir amaç duygusu geliştirip, bunu bir sonraki adımlarınızı anlamak ve değerlendirmek için kullanmak, hem fiziksel , hem de duygusal iyileşmenizi arttırarak geleceğiniz için güvenlik hissi verebilir. Nihayetinde endişe ve korkularınızın yarattığı pasifist yılgın ruh halinizden kurtulup hızla eski fiziksel ve ruhsal tam sağlıklı halinize dönmek için harekete geçersiniz.Şu salgın hastalık döneminde hepimizin böyle bir olumlu olasılık algısına ihtiyacımız yok mu?

FARKLI BEL AĞRISI TİPLERİNİ TANIYALIM

Hepimizin başına defalarca geldiğinden bel ağrısının her seferinde sırtımızın farklı bir yerinde ve farklı şiddette olabileceğini biliriz.Bu süreç bacağınızda ağrı olup olmaksızın belinizdeki bir ağrıdan, kas gerginliğine veya da kaburgalarınızın arka kısımından kalçanızın arka kısımına kadar yayılan bir sertleşme şeklinde farkedilebilir.Bel ağrısı kendiliğinden iyileşebileceği gibi evdeki basit ağrı kesici ilaçların kullanılmasına karşın günlerce de devam edebilir.Bunun nedeni bir çok bel ağrısı yapabilecek hastalık olması ve her birinin de farklı tedaviler ile düzeltilebileceğidir.

Bel ağrısı : Her insan için kendine özgü ve karmaşık bir süreç

Burada sizin kendiniz için uygun bir tedavi yaklaşımını keşfetme ve bu tedaviden faydalanma sürecinizde faydalı bulabileceğiniz bazı bilgileri özetlemek istiyorum..

Ağrının şiddeti ve dayanılabilirliği her insan için çok farklıdır. Örneğin, Sağ L4-L5 bel fıtığına sahip bir kişi, sağ bacağında şiddetli bir acı yaşayabilirken, aynı büyüklükte bir sağ L4-L5 bel fıtığına sahip başka kişinin hiç bir ağrı şikayeti yoktur. Benzer bir şekilde, tıpatıp aynı basit bir kas gerginliği bir kişide hafif bir şiddette hissedilirken başka kişiyi yatağa düşürtüp güçsüz bir nitelikte bırakacak nitelikte olabilir.Bunun nedeni her bir insanın sinir sisteminin farklı ağrı algılama kapasitesine yani farklı sayıda sinir hücresinde farklı sayıda ve fonksiyonda sinir alıcı ve taşıyıcı yapılara sahip olmasıdır.

Bazı insanlarda zaman zaman kendiliğinden ortaya çıkan ve sonra kendiliğinden azalan fakat birkaç hafta veya ay sonra tekrar alevlenebilen fakat bu sefer şiddetini daha da arttıran bel ağrıları vardır.Bu insanların çektiği acıyı iyi değerlendirmeleri ve tedavi olmak için doğru bir karar vermeleri sorunlarının büyümeden çözülebilmesi için tek başarılı yoldur.

Belinizde ağrıya neden olan bazı kısımlar

Beliniz, gün boyunca bükülüp doğrulduğunuzda, aniden sarsıldığınızda veya otururken kambur durmanızda, çeşitli zorlayıcı güçlere maruz kalır. Böylelikle omurganız ve omuriliğinizin birbirine bağlantılı veya eklemleşen yapılarından herhangi biri zorlanıp yaralanabilir ve bu da bel ağrınızın nedeni olabilir. Bel ağrısını oluşturan anatomik kısımlar şunlardır:

  • Büyük ve kalın bel kasları. Omurgayı destekler ve çevrelerler.
  • Omurilik sinirleri. Omurilikten çıkar ve parmak uçlarına kadar yayılırlar.
  • Faset eklemleri. Omurga kemiklerini belin arka kısımında birbirine bağlayan yapılardır.
  • Omurga arası diskler (fıtıklar) Omurga kemikleriniz ve omuriliğinize yüklenen ani güçlerin emilimini sağlayan jelatin kıvamlı yapılardır.
  • Kemikler, bağ dokular ,kas kirişleri ve belin diğer anatomik yapıları da daha az sıklıkta da olsa bel ağrısı oluşumuna neden olabilir.

Ağrınızın nedenini anlamanız sizin için zor olabilir:

Beyninizin bir omurilik sinirinden kaynaklanan ağrınızı, komşu bir vücut bölümünden kaynaklanan bir ağrı nedeninden ayırt etmesi zor olabilir.Bunun nedeni vücudunuzun bir duysal bölgesinin omuriliğinizin birkaç farklı bölümünden hissi duyuları beyninize iletmesidir. Örneğin bir bel fıtığı ağrısı benzer şekilde kireçlenmiş bir faset ekleminizden gelen ağrı gibi hissedilebilir..Bazı hastalarda ise omuriliğin aynı bir sinir kökü hem bel fıtığı, hem de beraberinde kireçlenme diye ifade edilen kemik çıkıntılarının varlığı ile eşzamanlı olarak baskı altında kalabilir.Bu son durum özellikle yaşlı insanlarda ve uzun yıllar fiziksel zorlu şartlarda çalışan veya ağır spor antremanları yapan gençlerde oluşur..

Doktorunuz bel ağrınızın nedenini doğru şekilde teşhis etmek için ayrıntılı olarak şikayetinizi başlangıcından itibaren dinlemeli bulgularınızı ortaya çıkış ve ilerleyişi ile sizle tartışmalı ,sonucunda ayrıntılı bir muayenenizi yapmalıdır.Ağrınızın altında yatan nedenleri bulmaya ve doğrulamaya çalışırken sizden röntgen grafileri, tomografi, MRI gibi görüntüleme yöntemleri istemesi gerekebilir.

Ağrınızı doğru tanımlamak önemlidir.

Bel ağrınızı nedenlerine göre sınıflandırırsak 3 ana guruba ayrılırlar.

.Omurilik ile ilgili hastalıklar

.Sinir kökü ve sinirler ile ilgili hastalıklar

.Sinir-omurilik sistemi ile ilgisi olmayan basit-genel nitelikli bel ağrıları

Bel ağrınız yayıldığı bölge ,ağrıyı arttıran nedenler ve eşlik eden bulgularınız göz önüne alınırsa 3 büyük gurupta tanımlanabilir.

1-Eksensel ağrılar: Mekanik ağrı olarak da adlandırılan eksensel ağrı bir nokta veya bölgeyle sınırlıdır.Hastalar keskin veya donuk, gelip- giden, sabit veya zonkluyor gibi bir çok farklı şikayet tarif edebilir. Bel kasları ve faset eklemlerinin zorlanma- yüklenmeleri, sağlam bel fıtığındaki dış halka yırtılmaları eksenel bel ağrısının yaygın nedenlerinden biridir.

2-Yayılan ağrılar:Sıklıkla donuk ve batıcı olarak tanımlanan bu ağrı , yer ve yoğunluk değiştirme eğilimindedir. Örnek olarak, bel ağrısı yapan bir dejeneratif disk hastalığı kalçalara ve arka uyluklara oradan bacaklara doğru yayılan ağrılara neden olabilir. Böbrek taşı ağrısının kasık ve uylukta hissedilmesi de bu cins ağrılara örnektir.

3-Sinir kökü ağrıları: Yaygın olarak elektrik çarpması veya yakıcı -delici olarak tanımlanan sinir kökü ağrıları , sinirlerin omurilik kanalından çıkıp takip ettiği ve vücutta ulaştığı yolu izler. Bu ağrı , omurilik sinir kökünün sıkışma ve / veya iltihaplanma nedeni ile olabilir.Sinir kökü ağrısı bele (lomber omurga) veya bacağa doğru yayılabilir. Sinir kökü ağrısı için siyatik veya radikülopati tanımı da kullanılabilir. (zayıflık ve / veya uyuşma eşlik ettiğinde). Sinir kökü ağrısının nedeni bel fıtığı, omurilik daralması veya omurga kemiklerinde kayma olabilir.

Bütün insanların 75-85%’si hayatlarının bir döneminde bel ağrısı ile tanışmışlardır. Epidemiyolojik çalışmalar maruz kalınan ağrı tipleri arasında sayısal bir fark bulmamakla birlikte ,bel ağrısına eşlik eden bacak ağrıları vakaların yarısında mevcuttur.Siyatik ağrısı ise çok daha az bir yüzde ile 3-5% insan topluluklarında rastlanmaktadır.

Bel ağrısının yıllık rastlanma sıklığı Amerika Birleşik Devletlerinde 15-20% arasında iken bu oran Avrupa ülkelerinde 25-45 %oranlarına çıkmaktadır.Bel ağrınızın doğal seyri genellikle 2-4 hafta içinde kendiliğinden geçme eğiliminde olup ortalama 12 hafta (3 ay) içinde 90% oranında tamamen geçme eğilimindedir. 3% oranında ağrı ciddi işgücü kayıplara ulaştıracak boyutlarda iyileşmeden kalabilir. Dr.Hestbaek ve arkadaşları tarafından yapılan bir araştırmada tanısı konulmayan hastalarda ilk bel ağrısı atağından sonraki 12 ay içinde 62% oranında bel ağrıları tekrar etmekte ve bunların 33%’si takiben ciddi iş gücü ve sosyal hayat kaybına mazur kalmaktadırlar.Yani yetişkinlerdeki bel ağrıları dalgalı, aralıklı ve tekrarlıyıcı karekter kazanıp kronik yani süregen ağrılar haline dönüşebilirler.

Bazen ağrınızı açıklayacak anatomik bir sebep doktorunuz tarafından bulunmasa bile ağrınızın varlığı , sizin için devam etmekte olan bir gerçektir.Birçok defa doktorlara gitmeniz ve defalarca değişik görüntüleme filmleri yapılmasına karşın maalesef küçük bir ihtimalle bel ağrınızın anatomik nedeni bulunmamış olabilir. Özellikle çalışma hayatında beyaz ve mavi yakalı profesyoneller olarak nitelenen genç nüfus kesiminde rastlanılan uzun saatler boyunca bilgisayar kullanma, baskı-kalıp- makine tezgahlarındaki ardışık işler yapma gibi tekrarlıyıcı hareketlere maruz kalma ve ergonomik olmayan şartlarda uygunsuz sürelerde çalışma ağrılarınızın kaynağı olabilir.Bu durumda, ağrınızın kaynağı anatomik olarak bulunmasa bile ağrınızın muhakkak tedavi ve kontrol altına alınması gerekir . Mesleki şartlarınızı-günlük hayat şartlarınızı düzenlemek-değiştirmek ağrıyı hafifletmeye veya yönetmeye yardımcı olabilecek seçenekleriniz arasındadır.

Kronik Ağrı ve Uykusuzluk: Döngüyü Kırmak

Depresyon ve uykusuzluk gibi psikolojik faktörler de ağrınızı daha kötüleştirebilir veya ağrı tablonuzu örtebilir. Bu durumlar tedavi programınızda kapsamlı olarak göz önüne alınmalı ve düzenlenmelidir.Depresyon ve uykusuzluğun ağrı eşiğini ciddi şekilde düşürdüğü ve tedavi de başarısızlığa neden olduğu unutulmamalıdır.

Doktorunuz ancak bel ağrınız için uygun bir tanıya ulaştığında sizin için etkileri yararlı bir tedavi başlayacaktır.Doktorunuza bu tip inatçı, tekrarlıyıcı ve aralıklı ağrılarınızda bir an önce müracaat ediniz.

Uzun süreli ve tekrarlayıcı bel ağrısı ve / veya herhangi bir nörolojik bulgu varlığında, teşhis için nitelikli bir beyin-sinir cerrahi uzmanı tarafından muayene edilmeniz sağlığınız için önemlidir. Sonuç olarak, tıbbi teşhis-tedaviniz ile ilgili karar verme sürecine katılmanız her zaman daha iyi bir sonuç almanıza yardımcı olacaktır.Mevcut acınızın niteliğini anlamak ve doğru bir şekilde anlatabilmek bu sürecin en önemli parçasıdır.